EĞLENiYOR MUYUZ GENÇLER?
Bir cumartesi gecesi. İstemem yan cebime koy, sağ değil sola, öne değil arka cebe. Ayran
gönlümüzden ne koparsa, maymun iştahımızı kim keserse orda sönecek gece
Açılış David Guetta’dan, gecenin devamı biraz oradan biraz buradan. David Guetta için alkışlar Burn ve Unilife’a gidiyor. Dev çadırda düzenlenen organizasyon, yıllardır yapılan geleneksel DJ’li festivalleri andırsa da sahneye en yakın kısım olarak adlandırılmış beyaz loca kısmı, sosyo-kültürel şoklardan ibaret. Başı dumanlı, ergenliğin henüz başındaki bir avuç gençlik, “daha on yedi, on yedi” melodisinden bile uzak, en öndeki milyarlık locaları doldurmuş. Kızlar ilk makyajlarını yapmış, locanın ağaları genç erkekler fiyakadan kasılmış, ‘adam olmaya giden’ yolda kendisi için büyük bir adım atıyor. Yan yana fotoğraf çektirmeler, Twitter’da “@ David Guetta” başlıklı tweet’ler gecenin özeti. David Guetta ritmi attırdıkça, loca takımı tavaf oluyor. Elde votka enerji içeceği, kanepelerin üstünde çığlık çığlığa Guetta’ya eşlik ediliyor. ‘Clubbing’ kültüründe gelinen son durum ayrı bir tez,yazı konusu. Genç ‘celebrity’ kontenjanından Rüzgar Çetin ve Merve Hasman’ın duruma pek yabancılık çekmemesi, Lugano ve Guiza’nın nefes kesen sarışın arkadaşları eşliğinde L.A.’vari eğlenişi satır arası diğer notlar. Genç tayfadan yükselen tiz sesler, devrilen şişeler katlanılmaz hale gelince ‘clubbing’ seansı bizim için bitmiş oluyor. Sırada Public var. Müziği güzel, kitlesi kendi halinde. Sezon başındaki halinden eser yok. Daha sakin, daha uslu. Sakinlikten gözüm Barcelona-Real Madrid maçına takılıyor. Public’i bu kez Messi coşturuyor.
Beyoğlu’nda gece turu
Hava güzel, biraz arak sokaklarda dolanmak lazım. Ama ne mümkün! (Hıncal Uluç’a saygılar) Asmalı’nın kitlesi gittikçe tuhaf bir hale gelmiş, Babylon ve Otto müdavimleri kapı önüne sıkışmış, kalan ara sokaklar yerli turistlerin istilasına maruz kalmış. Başta Mert Çiller’in Hardal’ı, tüm yeni açılan barlar sürüye yandan eklenen, “duyduk da geldik” cinsten. Hardal’ı, Face’i, Ugly’si toptan Nevizade biracılarının, Bodrum barlar sokağına taşınmış versiyonu gibi sıra sıra dizilmiş. Kapı önü tekila shot’çılar, tabloyu tamamlıyor. Babylon karşısındaki Kulp’un müziğini tuttuk, ne varsa eskiler var dedik, Nupera’nın yolunu tuttuk. Lilly Allen çalıyor kapıdan şöyle bir bakarken. Son şarkısı “F*ck you very much”a denk geldik. Nakarat kısmında ses kısmalar, “F*ck you” diye bağırmalar. Ta derinden hissederek, içli içli? Ardından deşarj olmanın verdiği hafiflikle gelsin içkiler. Maçta, trafikte her daim bir saydırma, ardından ‘oh be’ deyişler. Hep bir “ çat diye çatlamak üzereyim” hali. Nerede, nasıl içimizi döksek, boşalsak da rahatlasak diye düşünürkem, imdadımıza Twitter yetişti. “Allahım, Twitter’dan önce ne yapıyorduk biz? Kızdım mı yazıyorum, sevindim mi yazıyorum! İçime hiçbir şey atmıyorum” diyor gece turu sırasında bir twitkolik. İçime atacağına tweet’liyor, eser kalmıyor kirden.
GECELERDE SON DURUM
Operadan canlı yayın: Sinema koltuğuna kurulun, patlamış mısır ve kola eşliğinde Milano’daki, Barselona’daki operalara naklen bağlanın. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki Cinebonus’larda, La Scala ve Gran Teatre del Liceu’dan şık performanslar sinema kalitesinde canlı olarak izlenebilecek. İlk opera gösterimi, Simon Boccanegra 29 Nisan’da.
En küfürbaz kulüp: İsminden de anlaşılacağı gibi WTF?! (What the f*ck?!), gecelerin en küfürbazı. Yeri, Taksim’deki Joker Cafe’nin alt katında Ağa Camii Sokağında. Alternatif, underground, elekro-minimal DJ arayışındakilere taze bir öneri.
“Art” niyetli partiler başlıyor: Mariachi, Sofa Hotel’in teras katında “art” niyetli partilere başlıyor. Art niyet bunun neresinde? Terasın adı Art*8 Lounge’da, Frida’nın son tablosunun isminden ilham alınmış “Viva la Vida”/ “Yaşasın Hayat” konseptinde. Devamı, bu haftasonu gerçekleşecek partide saklı. Sanat temalı partilerin iki tablo, bir artiste indirgenmesine alışmışız. Yeni parti silsilesinin, kısır döngüyü kıracağını temenni edelim, Cumartesi gecesini bekleyelim.