İyi yemek yapmanın birinci kuralının iyi malzeme kullanmak olduğunu artık herkes biliyor. İyi et, balık, sebze ve meyve seçeceksin ki yemeğin iyi olsun. Gerçi Türkiye’de bu saydıklarımızın iyisini bulmak oldukça zor. Bizim çiftçi, hayvanlarına “Nasılsa satılıyor” diye iyi bakmadı. Peki ne oldu? Et krizi, arkasından et ithalatı, şimdi birçok çiftçinin kötü bakacağı hayvanı bile yok.
Et işi tekelleşecek mi?
Artık hayvancılık da kurumsal hale gelmeye başladı, birçok bölgede büyük çiftlikler kurulmaya başlandı. Ama sonu ne olacak şimdiden kestirmek zor. Yine birilerinin elinde oyuncak mı olacağız? İyi balık bulmak eskiden kolaydı, bir ekmek parasına bir kilo çinekop alırdık, lüfer yemek hayal değildi. Şimdi de hayal değil, çok paranız az vicdanınız varsa soyu tükenmeye başlamış bu balıkları rahatlıkla yiyebilirsiniz! Yani balık bulmak da sıkıntılı hatta daha da sıkıntılı olacak gibi duruyor. Ama olsun dert etmeyin tadı yavan da olsa üç tarafı denizle çevrili ülkemize çeşit çeşit ithal balık geliyor. O yüzden bir şef olarak rahatım.
Hayal, meyal hatırlıyorum kendi kendine yeten bir tarım ülkesiydik biz. Ama çok eskiden. Köylü üretti, satamadı. Sonra hiç acımadı verdi ilacı, hormonu ama kendi yemedi, biz yedik. Geçenlerde Ege Üniversitesi’nden emekli bir profesör yakınım anlattı bunları.
Her şey güzel olacak
Şimdi bir umut doğdu ve ‘izlenilebilir tarım’ diye bir şey çıktı ortaya. Yani marketten aldığınız domatesi kimin ürettiğini bileceksiniz. Bir de hal yasası değişti ki kabzımalların ocağına incir ağacı dikecek! Olsun kabzımal sıkma canını, incirde de iyi para var. Artık market topraktan ürünü hem ucuza alacak hem de üreticiye istediği gibi sunacak. Reklamlarını görüyoruz ama umarım tüm marketler hatta pazarcılar bile bu uygulamaya uyum sağlar. Neyse ki umut var, umut olmasa ne alışveriş yapası var insanın ne yemek. Artık bazı şeyler de iyi gitsin ülkemde olmaz mı?