Eğer bundan 100 yıl sonra birbirimizi yemeyi istemiyorsak (mecazi anlamda söylemiyorum), açgözlülüğü bir tarafa bırakmanın zamanı geldi
Hafta içerisinde ABD’de, bundan 112 yıl önce yayımlanmış bir dergide, ‘Gelecek 100 Senede Bizi Neler Bekliyor’ başlıklı yazıyı tesadüfen okudum. ‘Ladies Home Journal’ isimli derginin
1900 senesinin aralık sayısında yazar John Elfreth Watkins, 21’inci yüzyılda nasıl bir hayatın bizleri beklediğini sorguluyor.
Nedense gelecekte, halihazırda yaptığımız yanlışların ve tembelliklerin daha az olacağını ve insanoğlunun doğruyu bir şekilde bulacağını umut ederek yaşıyoruz. Oldukça uzun bu makalede, 2000 yılında herkesin sporu bir yaşam biçimi olarak göreceği ve insanoğlunun her gün en az 10 kilometre koşacağı öngörülüyor. Oysa bu makalenin 112 sene önce yazıldığı ABD başta olmak üzere, tüm dünyada obezite, çağımızın en büyük sorunu haline geldi. Bu hafta ABD’de Obama hükümeti, okul yemeklerinin daha sağlıklı hale getirilmesiyle ilgili yasayı yürürlüğe koydu. Yeni kanuna göre, okul yemeklerindeki sebze ve meyve miktarı, şu ankinin en az iki katı olacak.
Boğaz’da kepçeyle balık avlanırdı
Yine hafta içerisinde Kaliforniya Üniversitesi tarafından yapılan ciddi bir araştırmanın verileri okudum. Sonuçlarda, şekerin en az alkol ve sigara kadar zehirleyici olduğu vurgulanıyor. Sadece yüksek kalorili olmasından değil, vücudumuz için toksik özellikleri olduğunu savunan bu çalışmanın gerçekliğine inananlardanım. Belki şu anda iyimserlikle ve safça, 2100 yılının bir öngörüsünü yapacak olursak, şeker ve şekerli ürünlerin reçeteyle satılacağını savunabiliriz.
İnsanoğlunun hatalarından yeterince ders almadığına inanıyorum. Teknolojik imkanların çoğalmasıyla, insan karakterinin olgunlaşması arasında doğru orantı olmadığını düşünüyorum. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Hafta içinde yasak avcılıkla mücadele eden Rumelikavağı Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ahmet Aslan, İstanbul’da kaçak avlanan bir trolcünün silahlı saldırısı sonucu gözünden vuruldu. Bundan 100 yıl önce Boğaz’da neredeyse kepçeyle balık avlayan insanlar, bugün düştüğümüz acınacak durumu hayal bile edemezlerdi. Denizlerimizde kalan bir avuç balığı, yasak avcılıkla kökünü kazıyan gözü dönmüşlerin çağındayız.
Bugün olmadığı gibi gelecekte de insanoğlu daha dürüst ve vicdanlı olmayacak. Zaman geçtikçe sorunlar kendiliğinden çözülmeyecek. Hal böyleyken, geleceğimiz için kötüler kadar cesur ve dirayetli olmalıyız. Belki de en doğrusu, işe kendimize çekidüzen vererek başlamak. Ne yediğimiz ve nasıl yaşadığımız kimliğimizi tanımlıyor. Alışkanlıklarımızı sorgulamalıyız. Eğer bundan 100 yıl sonra birbirimizi yemeyi istemiyorsak (mecazi anlamda söylemiyorum), açgözlülüğü bir tarafa bırakmanın zamanı bugündür.