Günde üç öğün, ibadet edercesine sevdiklerine yemek yapan insanların hikayelerini merak ediyor musunuz? Ateşbaz’ın hikayesini dinledim ve çok etkilendim.
Herkesin birbirine sevgisini gösterme şekli oldukça farklı. Dokunarak, koklayarak, tadarak, görerek ve duyarak, yani beş duyunuzu kullanarak yapılan yemekler sanki bu ifade şeklinin en güzellerinden gibi geliyor bana. Hele de bu kadar çabuk tüketilen bir şey için çok fazla mesai ve enerji harcamak takdire şayan.
Ateşbaz’ın hikayesini dinledim geçen hafta. Türbesi olan yeryüzündeki tek aşçı. En kısa zamanda Konya’ya gidip ziyaret etmek istiyorum. Kısaca şöyle: Ateşbaz bir Mevlevi. Dergahtakilerin yemeklerini pişirmekten sorumlu. Günün birinde ocağı yakacak odun kalmıyor ve bunu Mevlana ile paylaşıyor. O da şaka yollu “Git ayaklarını ocağa koy ve yak” diyor. Bunu dinleyen Ateşbaz, ayaklarını ocağa koyuyor ve bir an bile şüphe etmeden yakıyor. Mucizevi bir şekilde ayaklarından ateş çıkmaya başlıyor. Yemek yapmak neticede ‘rocket-science’ değil. Hayatlarında bir kez dahi olsun yemek pişirmemiş o kadar çok insan var ki, hikayeden etkilenmemek mümkün değil.
Yemek yapma süresi 47 dakika
Hepimizin o veya bu şekilde günde bir kaçkere yemek yemesi gerekiyor. İngiltere’de Gordon Ramsay ile çalışırken, restoranlarda ortalama olarak ne kadar zaman harcandığı üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göz atmıştık. Öğlen yemekleri için 35-40 dakika, akşam için ise 1 saat 10 dakika civarındaydı bu oranlar. Amerika’da yapılan bir diğer araştırma ise; 18 yaş üzerindeki kadınların yemek yapmak için harcadıkları ortalama zamanın günde 47 dakika olduğunu belirtiyordu. Bu 47 dakikanın içerisine, pek tabii ki alışveriş ve masa kurulması dahil edilmemiş. Ayrıca, Amerika’nın evde yemek yeme ve yapma kültürünün en az olduğu ülkelerden bir tanesi olduğunu da belirtmek isterim.
Kendim gibi profesyonelleri işin içine dahil etmiyorum, ama yemek yapmak ve yemek hayli zamanımızı alıyor. Bunun tadını çıkartmamız gerektiğini düşünüyorum. Son yıllarda, hayli popüler bir hal aldı yemek yapma ve yemekten anlama sanatı. Dünyanın birçok yerinde, şehrin popüler restoranlarını bilmek ve şaraptan anlamak en önemli konuşma konusu oldu.
Ocağınızı, fırınınızı yakın
İngiltere’nin meşhur şeflerinden Jamie Oliver, insanlara evlerinde yemek yapmanın ne kadar kolay ve eğlenceli olduğunu anlatan bir televizyon programı yapıyor. Programında birçok kişinin evlerindeki ocağı yakmasını bile bilmemesi beni dehşete düşürüyor doğrusu. Birçokları için kütüphanesiz bir ev nasıl tam değilse, buzdolabında doğru düzgün yiyecek olmayan ev de bana tam gelmiyor. Kadın veya erkek hiç fark etmez evindeki fırını kullanmayı bilmemenin bir mazereti olabileceğini düşünmüyorum.
Her gün yediğimiz yemekleri aşk ve tutku ile yapmak, bunu da sevdiklerimiz ile paylaşmanın yeryüzünü çok daha yaşanır bir hale getireceğini düşünüyorum. Ateşbaz’ın 800 sene evvel, hiç tereddüt etmeden yaptığı yemeklerden alınacak büyük dersler var. Lütfen ocağınızı, fırınınızı yakın. Sevdiklerinizi davet edin ve onlar için elinizden ne geliyorsa onu pişirin. İçine aşk katılarak yapılan yemeğin farkını ve lezzetini anlamayacak bir insan olduğunu düşünmüyorum.