Restoranları ikiye ayırabiliriz: Karın doyurmak için gidilenler ve bir deneyim yaşamak için gidilenler
Belirtmeliyim ki, karın doyurmak için restorana gitmek ayıp bir şey değil. Ortalama yaşam süresi içinde bir insan, günde üç öğünden, yaklaşık 70 bin öğün yemek yemek zorunda. Bunun bir kısmını, hayatın zorunluluklarından dolayı dışarıda, yani lokantalarda yiyoruz. Kültürel ve ekonomik şartlara, alışkanlıklara ve yaşam biçimine göre de dışarıda yemek yeme oranı değişkenlik gösteriyor.
Karnımızı doyurmak için yemek yemek, bu eylemden keyif almamak anlamına da gelmiyor tabii. Bu kadar sık yaptığımız bir eylemi ‘keyifsiz’ olarak nitelendirmek, öncelikle kendimize saygısızlık olur. En basitinden karnımız açken bayıla bayıla yediğimiz bir tabak tavuklu pilavı düşünelim. Arkasında birçok ayrıntı gizli. Tavuğun yetiştirilme koşullarından mutfağımıza girişine kadar olan bölümü hikayenin girişi olarak kabul edersek, hazırlama ve sunma aşamasını gelişme olarak görebiliriz. Sonucun, yani yemeğin keyifli olabilmesi için, hem giriş hem de gelişme kısımlarının arkasında, duygusal ve düşünsel anlamda büyük çaba gerekli. Duygusal kısmı yemeği yaparken içine kattığınız heyecanınız, tutkunuz ve aşkınızken; düşünsel kısmı tecrübe ve tarzınızdan geliyor.
Ne biri ayıp ne de diğeri
Sonuç her ne olursa olsun, içtiğiniz bir tavuk suyu çorbası (tabii hayatınızda ilk defa içmiyorsanız), sizi şaşırtmaz. Bu bir klasiktir ve iyi yapıldığı takdirde lezzetli olur. Bu noktada biraz da ikinci kategorideki lokantalardan bahsetmek istiyorum. Yani deneyim yaşamak için gidilenlerden... Daha önce kimse tarafından düşünülmemiş ve denenmemiş olan yemekleri sunanlardan... Biliyorum; bu tarz lokantalar kulağa daha ‘cool’ geliyor. İtiraf etmeliyim ki, dünya çapında bunu doğru düzgün yapabilen çok az restoran, çok az şef var. “Yeni bir şeyler yapayım” derken ortaya birçok kez ipe sapa gelmez şeyler çıkıyor.
Eğer şanslıysanız ve ortaya çıkan şey güzelse, bunları karnınızı değil, beyninizi doyurmak için yemeniz gerekiyor. Bu farklı yemeğin arkasında yatan düşünceye, bilgiye, vizyona ve tecrübeye saygı göstermek, en insani davranış şekli olur. Herkesin yemek yerken farklı bir beklentisi olduğundan, başta ayrımını yaptığım her iki grup lokantanın da küçümsendiğine birçok kere şahit oldum. Karın doyurmak veya beyin doyurmak, insanın o anki ihtiyaçlarıyla paralel. Ne biri ayıp, ne de diğeri. Üstüne üstlük her ikisine de ihtiyacımız var. Belki bunu aştıktan ve bu ayrımı yapabildikten sonra, restoranları başka şekilde gruplayabiliriz: İyi olanlar ve kötü olanlar...