En iyi restoran değerlendirmelerini her zaman tehlikeli bulmuşumdur. Özellikle de farklı segmentteki restoranların tek listede toplanmasını, sapla samanın aynı çuvala konulmasına eşdeğer bulurum. Bu yüzden ‘En iyi on lokanta’ arasında balıkçı, kebapçı, cafe, fine-dining ve meyhaneyi bir arada gördüğümde doğrusu çok da ciddiye almıyorum.
‘En iyi’yi değerlendirmek için uzmanlık ve objektif kriterler gerekiyor. Oysa ki ‘En keyifli’yi belirlemek paşa gönlünüzden geçiyor. Bazen bir lokantanın sadece tek bir yemeğini beğendiğim için keyif aldığım oluyor.
Kimi zaman servisin güleryüzlülüğü, bazen de servis ettikleri kahve ve ortamın rahatlığı beni cezbediyor.
Ayrıca insanın keyif serüveni tek bir deneyimle de oluşmuyor. Keyfin altında güven ve devamlılık unsurlarının önemli temel taşları olduğuna inananlardanım.
İstanbul’un Avrupa yakasında büyük keyif alarak gittiğim, bir süre gitmesem özlediğim mekanları herhangi bir sıra gözetmeksizin yazdım bugün;
* Kıyı Balık: Balıkçı bolluğunun yaşandığı İstanbul’da, benim için Kıyı’nın özel bir yeri var. İstisnasız her seferinde aynı kaliteyi bulma mucizesini yaşadığım ender lokantalardan. Pilaki, turşu, ciğer ve güveçte balık favorilerim. Başta mekanın sahibi Yorgo Bey olmak üzere tüm çalışanların güleryüzlülüğü ve misafirperverliği ise kendimi evimde gibi hissetmemin en önemli sebebi olsa gerek.
* Sekiz İstanbul: Burası, kaliteli malzemelerin tutku ile pişirildiği tam bir şef lokantası. Hiçbir abartıya kaçmadan, sadece lezzete odaklanılmış bu lokantada sevgili şef Maksut’un karakterinin izlerini görmek mümkün. Mutfaktan çıkan her tabakta farklı bir lezzet ve özenin sizi beklediğini bilerek, gönül rahatlığı ile gidebileceğiz bir mekan.
* MangerIe: Kahvaltı sizin için de mutlulukla eşdeğerse, Mangerie’ye bir sabah uğrayın derim. Kendine has stili, manzarası ve en önemlisi kaliteli malzemeleri ile çıktığınız merdivenlere değecektir. Hamburgerinin de çok lezzetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
* GIle: Tartışmasız benim için şehirdeki en iyi fine-dining restoranı. Özel hissetmek ve şımarmak istiyorsanız, mutlaka deneyin derim. Her yemeğin arkasında büyük bir emek ve bilgi birikimi yatıyor. Gile, A’dan Z’ye kalite ve şıklığın bir bütün halinde sunulduğu, standartların çok üzerinde sofistike bir restoran.
* Yeni Lokanta: Türk mutfağının değerlerini, rafine bir şekilde tadabileceğiniz yegane lokantaların başında geliyor. Yaratıcılığı kimsenin gözüne sokmadan yapması ve lezzet dengesini çok iyi tutturması sevgili şef Civan’ın en büyük meziyeti. Köfte ve muhallebili kadayıf kızartmasını tavsiye ederim.
* Salomanje: Şehrin ortasında, Nişantaşı’nda anne yemeği yemek istiyorsanız, her öğle vakti değişen tencere yemekleri ile Salomanje’yi şiddetle öneririm. Porsiyonların büyüklüğü, fiyat-kalite dengesi ve lezzeti bir arada bulabileceğiniz nadir anların keyfini çıkartın. Hele de şansınıza, günlerden nefis kuru fasulye günüyse...
* Eataly: AVM’ler yemek yemek için en keyifli mekanlar olmasa da, Eataly için bir istisna yapabilirim. Eataly benim için buffalo mozzarellalı pizza ve artisanal bira demek. Bir de çıkışta aldığım stracciatella peyniri.
* DelIcatessen: Eğer Nişantaşı’ndaysanız ve güzel bir ambiyansta kahve keyfi yapmak istiyorsanız, Delicatessen’i tavsiye ederim. Kahvaltısı, mozzarellalı salatası, kereviz soslu spagettisi öne çıkan diğer lezzetlerinden.
* Karaköy Lokantası: ‘Zor olan, sade bir şeyi güzel yapmak’ derler. Bu anlamda Karaköy Lokantası şehrin istikrar abidesi. Yer bulmak güç olsa da, birbirinden lezzetli mezeler için her seferinde denemeye değiyor doğrusu.