Günlük koşuşturmacanın ve tekdüze yaşamın içerisinde bazıları hayatımızı güzelleştirmek ve renklendirmek adına keyifli şeylerde yapıyor...
Medarı iftiharımız: Cenk Sönmezsoy
Cenk Sönmezsoy, nam-ı diğer Cafe Fernando blogunun yaratıcısı. Herhalde gastromiye meraklı olup, Cafe Fernando sitesini duymamış kişi kalmamıştır. Hafta içerisinde bloguna göz atarken, niçin daha önce hakkında bir şeyler yazmadım diye hayıflandım. Dalında dünya çapında bir marka değeri olan nadir Türklerden kendisi...
Öncelikle şunu belirtmem lazım: Cenk Sönmezsoy’u şahsen tanımıyorum. Kendisi hakkında tek bildiğim şey uzun zamandır zevkle takip etmekte olduğum blogundaki yazı ve yorumları. Nasıl ki bir lokantaya girdiğinizde, sahibinin zevk ve gustosu hakkında birtakım izlenimleriniz oluşuyor, benzer bir duyguyu da bir blogu düzenli olarak takip ettiğinizde edinebiliyorsunuz.
Yurt içinde ve dışında almadık övgü ve ödül bırakmayan Sönmezsoy, çoğunlukla yemek tariflerinin ön plana çıktığı sitesinde sıra dışı işler yapıyor. Takip edenler bilecektir, internette yeme-içme sektörü üzerine binlerce site var. Bunların birçoğundan tarifler fışkırıyor. Aralarında pek azı, bu işi Cafe Fernando’da gördüğümüz zarafette yapabiliyor. Sitedeki fotoğraflarsa ayrı bir harika.
Fazla bir derinliği olmayan gastronomimizi yurt dışında Cenk’ten daha iyi temsil eden bir Türk var mı bilmiyorum. Bir göz atın, takipçisi olacaksınız...
‘Bocuse d’Or’ Türkiye’de
Kanımca dünyanın en prestijli aşçılık yarışması Bocuse d’Or’da gelecek yıldan itibaren Türkiye’de yer alacak. Her yıl dünya çapında ülke takımlarının karşılaştığı ve birçokları tarafından aşçılık olimpiyatları olarak da gösterilen bu yarışmaya, 2013’ten itibaren Türkiye’de dahil edilecek. Fenomen şeflerden Paul Bocuse’un öncülük etmesiyle 1987’den bu yana düzenli olarak organize edilen yarışmanın finallerinde, her kıtanın o yılki en iyi takımı Lyon’da birincilik için mücadele ediyorlar. Yurt dışında çalıştığım dönemde, şefler için en önemli prestij ölçütlerinden biri olan Bocuse d’Or’un yakın zamanda yeni bir şehir efsanesi olacağından şüphem yok...
Bread&Butter, Nişantaşı
Mim Kemal Öke Caddesi üzerindeki bu sevimli ve butik kafeye her uğradığımda, kendimi hayatın keşmekeşinden bir parça sıyrılmış hissediyorum. Paris’teki pastaneleri andıran bu butik işletmenin en sevdiğim lezzetleri muffinleri, kurabiyeleri ve sandviçleri. Her daim güler yüzüyle tezgahının başında duran mekanın sahibi Nazlı Hanım’ın buraya ruhunu kattığını görebiliyorsunuz. İstanbul’un nefes alması ve farklılık yaratması adına Bread&Butter tarzında mekanlara ihtiyaç olduğuna inancım sonsuz. Her detayın ayrıntılı olarak planlandığı bu mekandan, mutsuz ayrılmak mümkün değil. Küçük bir bilgi daha, Nişantaşı’nın en seçkin caddelerinden birinde yer alan Bread&Butter’ın fiyat-kalite dengesinin inanılmaz başarılı olduğunu düşünüyorum. Oldukça kısıtlı oturma imkanı olan bu mekanda yer bulabilirseniz, birbirinden farklı lezzetleri denemenizi tavsiye ederim...