Dünyanın en çok ilgi gören gastronomi yarışması, kuşkusuz İngiliz ‘Restaurant’ dergisinin her sene düzenlediği ‘Dünyanın En İyi 50 Restoranı’ listesi. Merakla beklenen listede, 3 yıldır birinci olan Noma tahtından inerken, yerine İspanya’dan ‘El Celler de Can Roca’ yerleşti
Her yarışmanın kendine göre bir düzeni, yazılı olan ve olmayan kuralları var.
‘Restaurant’ dergisinin geleneksel yarışmasında da yenilikçi, genç ve yerelliği ön planda tutan şefler ve dolayısıyla restoranları, daha sık üst sıralarda kendilerine yer buluyor. Klasik ve tutucu şefler, ne kadar iyi yemek yaparlarsa yapsınlar, bu listede yer almakta zorlanıyorlar. Daha önceleri El Bulli’nin, son 3 yıldır da Noma’nın domine ettiği yarışmada, bu yıl Katalan restoran ‘El Celler de Can Roca’ birincilik koltuğuna oturdu. Noma’ysa ikincilikte kaldı.
‘El Celler de Can Roca’, Roca soyadını taşıyan üç kardeşin işlettiği, İspanya’nın kuzeyindeki Katalan bölgesinde kalan bir lokanta. Lokantanın amblemi de kardeşleri temsil eden üç ayaklı ‘R’ harfi. En büyükleri Joan, restoranın şefi ve aynı zamanda kardeşler arasında öne çıkanı. En küçük Jordi pastaneden, ortanca Josep de servis ve şaraplardan sorumlu. Yemeklerinde yerelliği, son derece modern ve yenilikçi tekniklerle harmanlayıp sunuyorlar. Daha önce bu amaçla patentini aldığı bazı mutfak ekipmanları bile olmuş.
Birkaç tutarsızlık var
Noma’nın bu yıl birinciliği kaybedeceği gastronomi çevrelerinde sık konuşuluyordu. Geçen ay yaşanan ve tüm dünya medyasında yer bulan zehirlenme olayı da biraz tuz biber oldu. Noma’nın şefi Rene Redzepi’nin yaptığı bir röportajda, “En tepede olduğunuzda gidebileceğiniz tek bir yer kalıyor” cümlesi ve son birkaç yıldır takınılan laubaliliğin bu ikincikte epey payı var.
Gelelim ‘Restaurant’ dergisinin açıkladığı bu listenin bazı tutarsızlıklarına...
Ödül töreninin yapılacağı ve yüzlerce şefin davetli olduğu gece öncesi listenin İspanyol medyasına sızdırılması, birçoklarının canını sıktı. Bu sızdırmanın bir önceki yıl da yapılmış olması, dergi adına güven sarsıcı bir durum.
Bir başka tutarsızlıksa, listedeki bazı restoranların konumuyla ilgili. Örneğin ikisi de Heston Blumenthal’e ait olan ‘Fat Duck’ ve ‘Dinner’ isimli restoranların yerleri komik olmuş. Heston’ın amiral gemisi ve ilk restoranı ‘Fat Duck’ 33’üncü sıradayken,
Londra’da daha çok ticari kaygılarla ve ‘Fat Duck’ın bir kopyası olarak açılan ‘Dinner’ 7’nci. Her iki restoranda da yemek yedim ve bunun elle tutulur bir tarafı olmadığını söylemek zorundayım. Aynı şekilde
Thomas Keller’ın da açtığı iki restorandan ‘Perse’nin 11’inci, ‘French Laundry’nin 47’nci olması oldukça adaletsiz.
Tutarsızlıklarına rağmen ‘Dünyanın En İyi
50 Restoranı’ listesi,
prestijinin yanı sıra restoranlar için muazzam bir pazarlama aracı. Listenin tepesindeki lokantalar, hem müşterilerden hem de dünya medyasından büyük ilgi görüyorlar. Bu da çoğunlukla -insanoğlunun doğası gereği- restoranları bir parça şımarıklığa sevk ediyor.
Bakalım yeni bir numara ‘El Celler de Can Roca’, zirveyi nasıl yönetecek?