Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları

Eğer bir başka üçüncü dünya ülkesinden Alex Atala başardıysa, bizler de başarabiliriz. Atala’nın yaptığı küçük bir adım gibi görünse de, gastronomi tarihinin bu dev adımı altın harflerle yazacağından şüphem yok

GASTRONOMiNiN YENi

Wall Street Journal’da geçen hafta “Bundan sonraki en iyi kim olacak?” başlığı altında, yakın gelecekte dünyanın en iyi lokantasının hangisi olacağının sorgulandığı hoş bir yazı vardı. İlk sırada Alex Atala’nın ismi yer alıyordu. Gastronomi anlamında çok da popüler olmayan Brezilya’dan böylesine bir üst düzey ismin çıkması pek çokları için büyük bir sürpriz.
Türkiye Cumhuriyeti Brezilya Başkonsolosluğu’nun ön ayak olması neticesinde, Alex Atala’nın restoranında, birlikte yemek yapmak için davet aldığımda beni nelerin beklediğinden pek emin değildim. Repütasyonu ve geleceği çok parlak bir şefle beraber bir şeyler yapmak heyecan vericiydi. Bundan önce kötü sürprizler yaşadığım da olmuştu. Aşçılık serüvenim boyunca iyi olduğu düşüncesiyle yemek yapmak veya yemek için gittiğim bazı restoranlardan büyük hayal kırıklıklarıyla ayrılmıştım.

Haberin Devamı

Tanışma faslı ve sohbet
THY’nin direkt uçuşlara başlamasıyla göreceli olarak yakınlaşan Sao Paulo’ya 13 saatlik bir yolculuktan sonra varabildim. Güney yarım kürede ilkbahar olmasının verdiği güzelliğin sonucunda erguvanların açılmasını bir kez daha görebilme şansım oldu. Birbirinden çok ayrı coğrafyalarda yaşamamıza rağmen insanlarımız ve karakterlerimiz oldukça benzeşiyor. Sıcak kanlı ve yardımsever bir ulus. Hem Brezilya hem de Türkiye ekonomik anlamda son yılların gözde ülkeleri. Bu kalkınma hamlesinin yanı sıra gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bunun getirdiği bazı problemler her iki devletin de ortak sorunlarından.
Şimdilik ülkeleri bir kenara bırakıp tekrar yemeklere geçelim. Güzel bir uykudan sonra sabah ilk işimiz Alex Atala’nın restoranı DOM’un yolunu tutmak oldu. Ne zaman (ne kadar meşhur olursa olsun) sabahın erken saatlerinde bir şefi, üzerinde beyaz şef ceketiyle restoranının mutfağında görsem içimi tarifi olmayan bir sevinç kaplar. Bu, inanın bana, çok nadir olan bir şeydir. Bir şefin mesleğine olan aşkını ve tutkusunu göstermesi açısından oldukça önemli bir parametredir. Tanışma faslı ve tatlı bir sohbetten sonra Alex bize sırasıyla restoranlarını gezdirdi.

Haberin Devamı

“Üç mekanda görmek mümkün”
Bu kısmı gıptayla anlattığımı özellikle vurgulamak isterim. Sao Paulo’nun, Nişantaşı’nı andıran bir semtinde Alex Atala’nın 20-30 metre aralıklarla üç adet lokantası var. Bunlardan birincisi, bu sene dünyanın en iyi yedinci restoranı seçilen ‘DOM’. ‘DOM’; maksimum 40 kuverlik bir fine-dining restoranı. Diğeri ‘Dalve e Dito’ isminde 100 kişinin rahatlıkla yemek yiyebileceği bir bistro. Sonuncusu da bir pastane. Burada hem perakende hem de toptan satış yapılıyor. Aynı zamanda diğer iki restoranın ekmek, tatlı, dondurma, çikolata gibi tüm ihtiyaçları da buradan karşılanıyor. Gün boyu Alex’i her üç mekanda da görmek mümkün. Çok akıllıca kurulmuş bir sistem olduğunu belirtmek isterim.
Öğle yemeği vakti gelince, Alex Atala DOM’da tüm bu etkinlik boyunca bana destek veren Türkiye’nin geleceği en parlak genç şeflerinden Mimolett’in başaşçısı Deniz Temel’le bir ziyafet çekiyor. Mutfakta kendi elinden çıkmış 12 değişik yemeği tatma şansımız oldu. Her yemeğin malzemelerinde mutlaka Amazon ormanlarından bir esinti bulmak mümkün. İnsanın damağı kadar beynini ve de vizyonunu açan bir şölen oldu bu.
Yemeklerin ve bu seyahat boyunca yaşadıklarımın ayrıntılarını haftaya anlatmaya devam edeceğim. Yazımı, bu etkinlik için düzenlenen resepsiyonda yaptığım konuşmanın son satırlarıyla bitirmek istiyorum; “Benzer tarihi ve kültürel zenginliklerden gelen iki ayrı ulusun evlatlarıyız. Belki dünya gastronomisinde ne Türkiye’nin ne de Brezilya’nın bugüne kadar çok büyük bir etkisi vardı. Alex’in dünyadaki tüm üçüncü dünya ülkelerinin makus talihini kırdığını ve biz şefler için yeni bir yol açtığını düşünüyorum. Eğer o başardıysa bizler de başarabiliriz. Alex’in yaptığı küçük bir adım gibi görünse de, gastronomi tarihinin bu dev adımı altın harflerle yazacağından hiç şüphem yok.”