Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları

Müzedechanga’, günün her saati özenle hazırlanmış yemekleri ve keyifli ortamıyla huzur veren bir mekan

Beyoğlu Sıraselviler’deki ‘Changa’ isimli restoranla kapı komşusuyum. Koşturmacadan ve işlerin yoğunluğundan, ayak üstü uğramak dışında pek fazla zaman geçiremedim burada. Benim ayıbım. Yaz başında bir iş toplantısı dolayısıyla yolum kardeş lokantaları Müzedechanga’ya düştükten sonra buraya gitmek için fırsat kollar ve yaratır oldum. Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nin içerisindeki bu harika bahçenin ve manzaranın eşliğinde yediğim her yemek farklı bir keyifti.
Kahvaltı benim için günün en önemli ve özel öğünü. Hele de yaz aylarında, dışarıda sevdiklerimle kahvaltı etme ritueli hayatın sunduğu en güzel şeylerden biri. Sadece verdikleri kahvaltı için bile Müzedechanga iltifatları hak ediyor. Her şeyden önce özenli ve farklı. Yediğim ‘ızgara hellim peynirli zahterli çılbır’ın lezzeti hâlâ hafızamda. Sunumları, kullandıkları malzemeler ve kahvaltı tabaklarındaki sıra dışı yorumlarıyla bence kahvaltı konusunda İstanbul’da bir numaralar. Tüm mekanlar o kadar birbirine benzemeye başladı ki, Müzedechanga’nın o teklifsiz şıklığı insana iyi geliyor...

Haberin Devamı

Kahvaltı muazzam
Akşam yemeği mönüsüyle yerel ve evrenseli çok iyi
harmanlamışlar. ‘Pazı dolması’, ‘enginar salatası’, ‘Gürcü usulu mantı ve Antakya’ya has tuzlu yoğurt’ ve ‘humus eşliğinde sucuk’ aklıma ilk gelenler. Bu mönünün arkasındaki isim sevgili Civan Er’den bahsetmezsem haksızlık yapmış olurum. Her ne kadar uluslararası meşhur bir şef olan Peter Gordon’un
Müzedechanga mönülerin hazırlanışında bir dokunuşu olsa da, Peter Gordon’un tüm bu farklı yerel lezzetleri bilebilmesine imkan yok. Kendisini Hürriyet gazetesinde pazar günü yazdığı yazılardan da tanıdığımız Civan Er’in araştırmacı ruhunun burada önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Kahvaltı da dahil Müzedechanga’da yediğim tüm yemeklerde, mutlaka ama mutlaka yerel bir unsur veya dokunuş var. Başta Antakya olmak üzere (Civan’ın İstanbullu oldugunu bilmeme rağmen köklerinde bir yerin bu yöreye uzandığını düşünüyorum), Ayvalık, Konya, Trabzon gibi birçok farklı bölgenin
malzemelerini veya tekniklerini yemeklerinde tatmak mümkün. Yerel tatları, hiç beklemediğiniz sofistike yemeklerin içinde bulmaksa açtığınız bir hediye paketinden hiç beklemediğiniz
ama sizi mutlu eden bir
şeyin çıkmasını anımsatıyor bana.
Ahşap ağırlıklı, modernist bir çizgide gayet yalın ve şık tasarlanmış mekanın huzur
veren bir yanı var. Yemeklerinden mi, olağanüstü bahçesinden mi, sanatla içiçe olmanın
verdiği tatminden mi, eşsiz boğaz manzarasından mı, yoksa bunların hoş bir kombinasyonundan mi bilemiyorum ama gidip zaman geçirmenizi
tavsiye ederim. Türkiye’de bu kadar özen ve emek göstererek yapılan, zevk katsayısı yüksek işlerin adedi çok fazla değil. Boğaz hattındaki klasik balıkçı ve kebapçılardan çok farklı bir alternatif sunuyor burası. Hafif hoyrat yanımızı törpüleyecek vahamsı bir havası var. Altıncı yılına giren Müzedechanga ‘iyi bir restoran nasıl olmalı’ sorusunun karşılığını veren çok hoş bir lokanta.