Dev şirketler ‘sürdürülebilir tarım’a son birkaç senedir dikkat ediyor. Tüm tüketicilerin bundan yarar sağladığı bir gerçek
Gıda ve temel ihtiyaçlarımız üzerine bildiğimiz veya bilmediğimiz ne kadar marka varsa, çoğu yandaki tabloda göründüğü gibi 10 uluslararası dev şirkete ait. Neticede birilerinin bu hizmeti vermesi gerekiyor. Yani dünyadaki 7 milyar nüfusu o veya bu şekilde beslemek lazım. Bazılarına göre her biri başarı öyküsü olan bu şirketler, bazılarına göre vahşi kapitalizmin en tepesini işgal ediyorlar.
Beni mutlu eden şey, bu dev şirketlerin ‘sürdürülebilir tarıma’ son birkaç senedir ciddi ciddi el atmaları. Bundan tüm tüketicilerin yarar sağladığı gerçek. Herkesin belirli bir şüpheyle yaklaştığı bu dev şirketlerin, neden ‘sürdürülebilir tarıma‘ bu derece önem vermeye başladıklarını sorgulayalım.
Sorunun tek cevabı var: Bindikleri dalı kesmek istemiyorlar. Bütün bu şirketlerin asıl işleri, herhangi bir gıda ürününü işleyip, biraz da allayıp pullayıp, rekabetçi ortamda satabilmek. Maalesef artık kara gözüktü. Gıda ürünleri, dünyadaki talebi karşılamıyor. Çok kötümser gibi görüneceğim ama bu şekilde giderse yakın gelecekte bu şirketlerin satacak ürünleri kalmayacak. Son beş yıl içinde gıda fiyatları rekor şekilde arttı. Dolar bazında yüzde 150’lik bu artışın arkasında da üretimin, insanoğlunun tüketimini karşılamakta kifayetsiz kalması yatıyor.
‘Sürdürülebilir tarım’ önceleri büyük devletler tarafından farklı platformlarda konuşulmaya başlandı. G8 ve G20 zirvelerinde ilk kez duyduğumuz bu değişik tanımlama, bir adım ileri gidip çokuluslu dev şirketlerin önceliği haline geldi. Asıl merak edilense bundan sonra ne olacağı... Sektörü çok iyi bilenlerin görüşlerine göre ‘sürdürülebilir tarım’, yakın gelecekte tüketicilerin, yani halkın bir numaralı gündem maddelerinden olacak.
Bir kişinin veya kurumun herhangi bir konuyu ciddiye alması için muhakkak o konuyla ilgili olumlu veya olumsuz bir çıkarının olması gerekiyor. Çokuluslu şirketler çıkarları konusunda tek başına bir insanın gösterebileceği duyarlılıktan daha aktif ve yönlendiriciler. Sürdürülebilir tarımın en çok sokaktaki vatandaşın ve gelecek kuşakların yararına olacağı gerçeği yakın bir tarihte günlük hayatımızın doğal bir endişesi olacak gibi duruyor. İnsanoğlunun kolektif açgözlülüğüyle düştüğü bu çukurdan tek çıkış yolunun el ele vermek olduğu tartışılmaz bir gerçek. Başka çaremiz olmadığını bildiğim halde başarabileceğimizden emin değilim. Umarım yanılıyorumdur...