Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları


AŞÇI OLACAK ÇOCUK


Sıcak ve nemli bir günde, Türk Eğitim Gönülleri Vakfı’nın (TEGV) bir daveti üzerine Ferit Aysan Eğitim Parkı’nın yolunu tuttum. Telefonda konuştuğumuzda, bunun
12 ayaklı bir proje olduğunu ve benden önce farklı meslek gruplarından 11 kişinin Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki eğitim parklarında meslekleriyle ilgili deneyimlerini paylaştıklarını söylediler. Hedeflerinin 12-15 yaş arasındaki çocukların farklı meslek dalları üzerine bilgilendirilmesi olduğunu belirttiler.
Hepimiz o yaşlarda sporcu, doktor veya pilot olmak isterdik. “Acaba aralarında aşçı olmak isteyen çıkar mı?” diye aklımdan geçti yolda. Doğrusunu söylemek gerekirse, benim o yaşlarda aşçı olmak gibi bir hayalim yoktu. Nasıl olsun ki? Ne üniversitelerde böyle bir program, ne de tanıdığım bir şef vardı.
Bu düşüncelerle içeri girdiğimde, salonun ön tarafında birbirleriyle yer kapma telaşı içerisinde gençleri gördüğümde umutlandım. Biraz kendimden ve yaptığım işten bahsettim. Sonra “Aranızda günün birinde şef olmak isteyen var mı ?” diye sorduğumda üç el kalktı. Soruların ardı arkası kesilmedi. O yaşta insanoğlu biraz daha cesur sorular soruyor. Dilim döndüğünce aşçı olmanın avantajlarını ve dezavantajlarını anlattım.

Yol göstericilik misyonu
Burada bir parantez açıp, ‘celebrity’ denilen meşhur şeflerin gerekliliğine değinmek istiyorum. Hangi meslek grubundan olursa olsun, o dalda ünlü olmuş insanlar, arkadan gelen genç kuşaklar için bir vizyon ve yol gösterici özellik taşıyor veya başka bir deyişle, yol açıcı oluyorlar. Genelde mesleğe bağlanırken rol model alınan bu ünlüler günler geçtikçe varlık sebepleri sorgulanan tipolojilere dönüşüyor. Bu onlar iyi veya kötü olduklarından değil, sadece herkesin kendi yolundan gitmesinden kaynaklanıyor sanırım.
Mesleki olarak şanslı bir çıraklık devresi geçirdim. Dünya çapında ünlü ve aynı zamanda çok iyi şeflerle çalışma ve tanışma imkanım oldu. Bu efsane şeflerin bir kısmı, aşçılık hayatıma başladığım yıllarda idolüm oldu. Aslına bakarsanız, bunları tanımamın sebebi, yaptıkları işi iyi yapmalarının yanı sıra, çok iyi PR çalışması yapmalarıydı.
Televizyon programları, gazete röportajları, yazdıkları kitaplar bir şefin popülerliğini ve bilinilirliğini arttıran unsurlar... Dünyada tartışılan bir ikilem var: “Şefler nereye kadar restoranlarını ve de ocaklarını bırakıp bambaşka bir dünyaya açılmalı?” Şeflerin yerlerinin mutfak olduğunu kimse sorgulayamaz. Aynı zamanda, popüler şeflerin bu mesleği daha bilinir ve cazibeli hale getirdiği de hiç yadsınamaz. Parlak bir geçmişi ve elle tutulur bir mutfağı olmayan İngiltere mutfağına, sevin veya sevmeyin Gordon Ramsay’in ve Jamie Oliver’ın yaptıklarını görmezden gelmek mümkün değil... Şu anda Londra, gastronomik olarak bir cazibe merkezi ve dünyada adı geçen ilk 3-4 şehir arasındaysa, bunda kendilerinin rolü büyük...
TEGV’in bağışlar ve gönüllülerle yaptığı bu olağanüstü merkezden ayrılırken sorumu yineledim: “Aranızda kaç kişi aşçı olmak istiyor?” Kalkan el sayısının ilk sorduğumdan biraz daha fazla olması ve böyle güzel bir kampanyaya destek olmak beni mutlu etti.