Türkiye’nin en iyi yöresel mezelerinin ve etlerinin sunulduğu ‘Antiochia’ lokantasının Antakya’daki şubesine gittim. Yediğim her şey en az İstanbul’daki kadar lezzetliydi
Oldum olası kalkınmanın bireysel başarılarla gerçekleşeceğini ve bunun yarattığı sinerjinin tüm toplumu olumlu etkileyeceğini düşünmüşümdür. Kentlerin de böyle başarı hikayeleri var. Antakya için bunun en güzel örneklerinden biri ‘Gülüm’ Ailesi. Tuttuğunu koparan, kültürel mirasa önem veren ailenin, Antakya içinde ve dışında bu yörenin topraklarından beslenerek yarattığı birçok değer var.
Herhalde bu hikayeye
‘Antiochia’dan başlamak lazım. Beyoğlu Asmalımescit’de Nisan 2008’de kurulan, bence Türkiye’nin en iyi yöresel mezelerinin ve etlerinin sunulduğu bu lokanta, kısa sürede haklı bir şöhrete sahip oldu. Sevgili Jale Balcı ve Süleyman Gülüm kardeşlerin imzasını taşıyan Antiochia, tüm malzemelerini Antakya’dan tedarik ediyor. Son yıllarda yıldızı parlamaya başlayan Antakya’nın farklı bir lezzet yelpazesi var. Belki bazıları kızacak ve tabular çatırdayacak ama Türkiye’nin en iyi zeytinyağının hiç tartışmasız Antakya’da üretildiğini düşünüyorum. Kırmızı et kalitesinin en az Trakya bölgesi kadar iyi olduğuna inanıyorum. Kuru bakliyatta ve turunçgillerde öncülüğü zaten tartışılmaz. Bunun üzerine bir de yüzyılların kültürel dokusu oturunca, lezzet konusunda rakipsiz bir iksir ortaya çıkıyor.
Kötü üründen iyi yemek yapamazsınız
İstanbul’daki bu başarının üzerine, “Neden Antakya’da ikinci bir lokanta açmıyoruz?” diye sormuşlar ve bir ay kadar önce ailenin başka girişimci ferdi Doğan Gülüm önderliğinde Antakya’daki ‘Antiochia’yı açmışlar. Yemeklerini tatma şansım oldu. En az İstanbul’daki kadar güzeller. Malzemenin önemine vurgu yapmak için tekrarlamakta sakınca görmüyorum: Kötü üründen asla iyi yemek yapamazsınız. Mezeler olağanüstüydü. Humus, abagannuc, içli köfte ve zahter salatası aklıma ilk gelenler. Bir ‘Antiochia’ klasiği ‘dürüm’ burada bir başka lezzetli...
Ertesi sabah, kahvaltı için Gülüm Ailesi’nin ‘History’ marka el yapımı sabunları ürettiği atölyenin bahçesinde, annelerinin elinden çıkan enfes lezzetleri tatmak için davet aldığımızda kimse “Hayır” diyemedi. Retibe Hanım’ın yaptığı tereyağ ve peynirler, el yapımı reçeller rüya gibiydi. Kahvaltıdan sonra sabun atölyesini gezerken, yörenin zeytinyağının bir başka güzelliğe dönüşümünün hikayesini dinledik.
Antakya’da geçirdiğimiz iki gün boyunca (belki mesleki deformasyondan da kaynaklanabilir) her şey yemek üzerineydi. Lezzet avcıları için hazine niteliğindeki bu şehre yakışmayan tek şey, mimarisi. Dar sokaklı tarihi evlere diyecek yok ama şehirdeki yeni binaların birçoğunun bırakın boyasını, doğru düzgün sıvası bile yok. Türkiye’nin hem kültürel hem de maddi bakımdan en varlıklı şehirlerinin başında gelen Antakya’nın çehresi düzeltildiği takdirde, Gülüm Ailesi gibi müteşebbislerin öncülüğünde bir dünya kenti olmaması için önünde hiçbir engel olmayacak.
Antakya’nin en iyileri
En iyi balık lokantası:
Club Almina Restoran
En iyi mezeler ve dürüm: Antiochia
En iyi tepsi et lokantası:
Narlıca Kral Kasabı
En iyi döner: Abdo Restoran
En iyi dondurma:
46 Edem Pastanesi
En iyi künefe: Star Künefe