Eski ve yeni hippiler, mesaj bekleyenler, protesto endişesi taşıyanlar, karaborsacılarla pazarlık edenler, sigara dumanı, sucuk kokusu, alkışlayanlar ve erkenden kaçanlar... Açıkhava’dan Bob Dyan geçti.
Önceki akşam Açıkhava’daki (kusura bakmayın Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi demeye hâlâ alışamadım) Bob Dylan konseri sadece bir Bob Dylan konseri değildi. Aynı zamanda insanların Filistin’e yardım konvoyuna İsrail’in yaptığı saldırıdan dolayı gidip gitmemeyi tekrar tekrar düşündüğü bir etkinlikti.
Kritik bir eşiği simgeliyordu. 20.30’da kapıya vardığımda biriken insanlar uzun kuyruklar oluşturmuştu, kimse geri adım atmamış, karanlığa, teröre ve korkuya yenilmemişti. Ben bunu olumlu bir gelişme olarak algıladım, kimilerinin düşünmesi muhtemel “vay duyarsızlar, nasıl da eğleniyorlar” görüşüne rağmen...
Konser tam zamanında yani 21.00’de başladı. İlan edilen saat belli, kapının açıldığı saat belli, trafik falan da yok. Peki neden insanlar ikinci şarkıda hâlâ orası kaç, “Ahmet abi nerde”, “Nerimanları da çağıralım”, “Aloooo burdayız” diye bağırdı, bilemiyorum. Heyecan herhalde.
Bob Dylan’ın ilk konseri 1989 yılındaydı. Ben lisedyedim, Metallica dinliyordum ve o konsere gidecek kafada değildim. Anlatılanlar fenaydı. Dylan, kafasını bile kaldırmadan çalıp gitmişti. Bu konserde daha iyiydi. 21 yılda hayli yol kat etmiş. Konserin sonunda grup elemanlarını tanıttı ve teşekkür etti. Galiba... (Bu arada hâlâ Metallica dinliyorum bazen)
Dylan bu defa konuşarak kendini kıl biri sananları yanılttı mı? Emin değilim.
Dylan bir fenomen. 20’inci yüzyılın müziğinde önemli bir yeri var. Söz yazarı olarak, besteci olarak. Bu konser bu yüzden önemliydi. Ama Dylan’ı seven ona bayılır. Sevmeyen de bir türlü ısınamaz, içine giremez. Konserde her ikisi de vardı. Ben ikinci gruptayım.
Dumanaltı olduk
Açıkhava’da sigara içilmiyor diye biliyordum. Yanılmışım. Pasif içici olarak Dylan hayranlarının sigaralarına maruz kalmak da konserin bir parçasıydı. Orhan Kural olsa oyardı.
Konserde Dylan nesli, yani 40’larda, 50’lerde, 60’larda doğanlar da vardı, daha gençler de. Özellikle ‘yeni hippi’ diyebileceğim tarzdaki kızlarımız şahaneydi. Dylan çalarken keten gömlekleri, kısa şortları, uzun saçları ve sandaletleriyle ‘yeni nesil hippi’ler disko figürleri yaptı. Merdivenler ve yan taraftaki çıkıntıların üzerinde dans etti. Güzel bir kombinasyondu. Bu hippilerin farkı çoğu sandalet niyetine ayakkabıdan pahalı Birkenstock marka terlik tercih etmeleriydi. Hippilik de el yakıyor bu devirde arkadaş...
Bob Dylan’ın bir dublorle geldiğini biliyor muydunuz? Dylan’ın güvenlik takıntısı var. Organizasyondakilerin sadece bir kısmı kaldığı oteli biliyor ve sır gibi gizliyorlardı. Ve merak etmeyin, sahnedeki kesinlikle dublör değildi.
Aynı gece şehrin farklı kulüplerinde konseri olan müzisyenler de bu konseri izlemek için kıvrandı. Şanslarına küstüler.
Karaborsacılar bilet satmaya ya da fazla biletleri ucuza kapatmaya çalışırken, bir arkadaşım da dostunun aldığı ama gelemediği için açığa çıkan 350 milyonluk bileti satmaya uğraşıyordu. Pazarlık etmeye çalışanlar 250 teklif etmişler.
Sucuk kokusu bir ara Dylan şarkılarına karıştı. Oysa Açıkhava köfte kokusuyla meşhurdur. Yine de konser kapısında köfteci ve sucukçu sayısı azdı. Eskiden daha neşeliydi Açıkhava’nın önü. Şimdi her taraf taş beton. Belediye bu kongre vadisi işini yüzüne gözüne bulaştırmış diyebiliriz. Orta yerde bir adet tünel de cabası...
Dylan’ın iki gitar, bir bas, bir davul, bir slayt gitardan oluşan beş kişilik grubu sırayla ‘Rainy Day Women’, ‘Lay Lady Lay’, ‘I’ll Be Your Baby Tonight’, ‘Stuck Inside Of Mobile With The Memphis Blues Again’, ‘Just Like A Woman’, ‘Honest with Me’, ‘A Hard Rain’s Gonna Fall’, ‘Cold Irons Bound’, ‘Most Likely You Go Your Way (And I’ll Go Mine)’, ‘Spirit On The Water’, ‘Highway 61 Revisited’, ‘Masters Of War’, ‘Thunder On The Mountain’, ‘Ballad Of A Thin Man’, ‘Like a Rolling Stone’ ve ‘All Along the Watchtower’ şarkılarını çaldı.
Dylan’ın bir özelliği de şarkılarını bir standartta söylememesi. Neredeyse her konserde vokalini değiştiriyor, kafasına göre şarkıyı baştan yazıyor. Burada da öyle yaptı. En bilinen ve biste çaldığı ‘Like a Rolling Stone’ ve ‘All Along the Watchtower’da Açıkhava ayaktaydı. Herkes coştu. Dylan keyiflendi.
Konserde insanlar Dylan’dan gündeme dair bir sıcak insanlık mesajı falan bekledi. Ama gelmedi o mesaj. Dylan, mesaj veren biri değil. Konserde, ne önce ne de sonra aynı gün meydana gelen üzücü olaylarla ilgili bir protesto da yaşanmadı. İnsanımız düşünülenden daha sağduyulu...
Bir daha Bob Dylan konserine gider miyim? Zor. O gelir mi? O da zor.