26.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Atılay Kandemir - Cemiyet Hayatı
Çevresinde beyefendiliği, tevazusu ve dostluğuyla özel bir yer edinen klasik otomobil tutkunu iş adamı Aydın Harezi’nin Levent’teki evine konuk olduk bu hafta… Eşi Reyhan Harezi’nin de eşlik ettiği sohbetimizin konusu, klasik otomobiller ve yaşamları üzerineydi.
- Aydın Bey kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1958 yılında Yeşilköy’de doğdum. İlk, orta lise öğrenimini Yeşilköy’de tamamladım ardından İTÜ Mimarlık bölümünü kazandım, maalesef o günlerdeki terör şartlarından dolayı yurt dışına gitmek mecburiyetinde kaldım. Cambridge Üniversitesi’nde fizik ve matematik okudum. İkinci olarak da Amerika’da inşaat fakültesini bitirdim. Birkaç yıl bu ülkede çalıştıktan sonra soluğu ailemin yanında aldım.
- Bugün sağlık alanında pek çok yerde kullanılan tıbbı cihazları Türkiye’ye getiriyorsunuz. Nasıl doğdu bu fikir?
Sağlık nedeniyle yaptığım bir yurt dışı gezisinde doktorlarımla sohbet sırasında lazer teknolojilerinden bahsederken bu cihazları Türkiye’de pazarlama konusunda teklif yaptılar. Kısa zamanda epey yol kat ettik. Hiç unutmam ilk cihazımız, Matild Manukyan’ın katkılarıyla alınıp Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne hibe edilmişti. Ticari faaliyetlerimiz ışığında eğitim amaçlı bir klinik de kurduk.
- Uzun yıllar okuyup yüksek inşaat mühendisliği bölümünü bitirdiniz. Şu anda farklı bir sektördesiniz. Ne düşünüyorsunuz bu geçiş için?
Çok mutluyum. Seneler önce bir gün yaptığımız inşaatta kalıplar patladı, çok üzüldüm. Allahtan yaralanan, ölen olmadı. “Allahım, bu işten beni kurtar” diye herhalde tam anında söylemişim ki inşaat sektörünün içinden kurtulup kendimi bir anda tıbbı estetik sektöründe buldum.
- Küçük yaşlardan beri klasik otomobil tutkunuz olduğunu biliyorum. Bu hobi nasıl ortaya çıktı?
Klasik tutkum aşk gibi. İngiltere’ye gittiğimde 17 yaşındaydım. Postaneden ehliyet alınıyordu. Hemen başvurdum. İlk arabam, öğrenci harçlığımı biriktirerek 90 pound’a aldığım Mini Cooper oldu. Böylelikle klasikçiliğimin temelleri atılıyordu. Bu olay, yavaş yavaş büyüdü ve bugünlere geldi. Amerika’da okurken aldığım çok eski Oldsmobil marka aracımla, maçlara giderken yorulduğumuzda bagaja uzanıp istirahat ederdik, o kadar büyüktü bagajı… Türkiye’ye dönünce bu hobinin yapılabilmesi için vakit ve nakit olması gerekiyordu. İşlerimi yoluna koyup kendime 1941 model Mercedes Cabriole aldım. Şu an Rahmi Koç Müzesi’nde daimi sergide.
- Klasik otomobile binerken neler hissediyorsunuz?
Arabaya bindiğimde kendimi bir an zaman tünelinin içine girmiş hissediyorum. Üretim yılında o arabayı alan kişinin farklılığını hayal ederim. İkinci konu ise insanların tepkisi. İnsanlar sıfır bir araba gördüklerinde gıpta ve kıskançlıkla bakarlar, “Bu adam, bu parayı nereden buldu. Nasıl aldı diye” tepkiler alabiliyorlar. Oysa ki o yeni arabadan kat ve kat fazla para olan klasik arabayı gördüklerinde herkes, size gülümseyerek güzel duygular içinde bakıyor.
‘Paris’te evlenme teklifi aldım’
- Reyhan Hanım, Aydın Bey’le mutlu bir evliliğiniz var. Tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
Aydın Bey’le tanışmamız oldukça hoş... Onun küçük oteli sayesinde tanıştık. 2009 senesiydi. Bir yıl sonra da evlenmeye karar verdik. Çalıştığım şirketin bir projesi için yurt dışındaydım. Ülkemizi tanıtmak için gerçekleştirilen bu projenin, sergi ayağını düzenliyordum. Aydın Bey de o sıra Paris’e gelip sürpriz yaparak evlenme teklif etti.
- Gördüğüm kadarıyla şu anda anneliğiniz ön planda... Eşinize iş konusunda destek veriyor musunuz?
R.H: İnanın şu anda kendimi çocuklarım Ali ve Alev’in yetişmesine adadım. Bu yüzden eşimin işlerine destek veremiyorum ama çocuklar büyüdükten sonra sonsuz destek vermeyi planlıyorum.
A.H: Eşimin ailesi de klasik otomobil tutkunu... Dolayısıyla onunla bu konuda çok ortak yönlerimiz var, mutfağı da muhteşem. Ama en önemlisi yoğun trafikten ve stresli bir şekilde işten dönerken son derece huzurlu bir eve geliyorum. Beni kapıda gülümseyerek karşılayan eşimi gördüğümde tarifsiz keyif alıyorum. Bu yüzden en büyük destekçim eşim…
‘Farklı kültürler keyif veriyor’
- Koleksiyonunuzda neler var?
Arabalarımın en eskisi olan 1929 Ford’u geçen yıl bir koleksiyonerden aldım. Restorasyonu sürüyor ama kullanıyorum hâlâ. Sonrasında Mercedesler, çocukluğumun efsaneleri gözüm gibi bakıyorum. Rolls Royce’lar da çok önemli, Jaguarlar, Hulusi Kentmen’in Ford arabası… Bu otomobiller, benim için keyifle kullandığım, zaman zaman arkadaşlarımın mutlu günlerine tanıklık edip gelin arabası olarak verdiğim otomobiller.
- Klasik otomobilden söz ettik. Ancak hobileriniz saymakla bitmiyor, Çilav (İran pilavı), antikalar, tablolar biraz da bu uğraşlarınızdan bahsetsek?
Farklı kültürlerden, değişik tatlar yapmaktan büyük keyif alıyorum. Bu vesileyle dostlarımı ağırlamaktan da gurur duyuyorum. Çilav konusunda benim babam İran kökenli ve bu yüzden İran yemekleri çok ilgi alanıma giriyor. Dostlar yemeğe geldiğinde muhakkak soframızda çilav vardır. Ama bir şey itiraf edeyim artık eşim mutfak konusunda beni geçti, her türlü yemeği en iyi ve en güzel şekelde yapıp servis ediyor.