Bayram tatili için Peru’daydım. Gastronomi şehri Lima, İnka Uygarlığı’nın kalbi Cusco Ve dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Machu Picchu’yu ziyaret ettim. İnka İmparatorluğu’nun resmi dili olan Keçuva’da, ‘Hoşçakal’ kelimesi yokmuş. Benim de Peru’dan ayrılırken dilim “Hoşçakal” demeye varmadı. Müthiş doğası, insanları, kültürü, yemekleri ve tarihiyle o kadar büyüleyici bir yer ki burası, veda edemedim. Peru’da İnka İmparatorluğu’nun izleri her adım başı hissediliyor. İspanyol istilasından sonra dinlerini değiştiren, Katolik olan ve İspanyollar’la karışan yerliler, İnka kültürüne ve felsefesine hâlâ sahip çıkıyor, İnkalar’dan “Biz” diye bahsediyor…
Yerel halkın önemli bir kısmı Keçuaca konuşuyor.
Lima
Peru’ya gitmek biraz zor, zira İstanbul’dan direkt uçuş yok. Ülkede tek uluslararası havaalanı Lima’da olduğu için, ilk durağımız orası oluyor. Lima, enteresan bir şehir. En son yağmur, 1970’de yağmış ancak havası sanki her an yağacakmış gibi kapalı. Müthiş köşkler var fakat hepsi terk edilmiş. Okyanus kenarında olmasına rağmen, okyanus şehri hissi yok. Trafiği deseniz, bizden kötü. Anlayacağınız ilk görüşte aşık olmuyorsunuz Lima’ya. Gezdikçe ve keşfettikçe etkiliyor. Lima’nın en büyük özelliği, müthiş bir gastronomi şehri olması. Taptaze deniz mahsullerinden yapılan ceviche’si, Andes dağlarının lezzetli ve doyurucu et yemekleri ve Japon’lardan etkilenen mutfağıyla, Lima’dan kilo almadan dönmek imkansız. Dünya’nın en iyi 50 restoranı listesinde bu sene Lima’dan tam üç restoran var. Anlayacağınız Lima, bu alanda Paris, New York, Londra ve Barselona gibi şehirlerle yarışıyor. Orada gittiğim her restoranı çok beğendim, ancak yediğim en iyi yemek bu sene dünyanın en iyi sekizinci restoranı seçilen Maido’daydı. Japon ve Peru mutfağının buluştuğu noktada, müthiş lezzetler çıktığını görmüş oldum. Şehrin bohem bölgesi Barranco’da, geleneksel ev yemekleri servis eden İsolina da oldukça değişik bir deneyimdi.
Cusco
Lima’dan sonra ikinci durağımız Peru’nun kalbi olan Cusco’ydu. 1438-1533 yılları arasında bölgeye hakim olan İnka İmparatorluğu’nun da başkenti olan Cusco, Lima’dan bir saatlik uçuş mesafesinde. Cusco’ya iner inmez kendinizi geçmişte bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. 3 bin 500 metre yükseklikte olduğu için havası bambaşka. Daracık sokakları, az katlı evleri ve Andes Dağları’nın müthiş manzarası çok etkileyici. Cusco ve etrafında görülecek yer çok, minimum 3-4 gün harcamak gerekiyor. Kutsal Vadi bölgesinde, İnkalar’ın Andes Dağları’nın sert yamaçlarına kurdukları şehirleri, teras şeklindeki tarım alanlarını, madenlerini ve 120 tonluk taşlarla inşa ettikleri tapınakları görünce insanın ğzı açık kalıyor. Peru’nun el dokuması şalları, halıları ve battaniyeleri çok meşhur. Pisaq pazarında pançolar, şallar, Amerikan servisler ve hediyelik eşyalar, aklınıza ne gelirse bulmak mümkün. Engarenk pançolar, özellikle Andes Dağları’nın keskin havasında çok kullanışlı oluyor. Chincero bölgesi de bu açıdan çok otantik. Kadınlar geleneksel kıyafetleriyle bütün gün tamamen doğal yöntemler kullanarak rengarenk dokuma yapıyor. Chincero, Keçuva dilinde ‘sessizliğin sesi’ demekmiş. E şairane bir tabir değil mi? Paul Simon’ın meşhur şarkısı ‘Sound of Silence’ın da esin kaynağıymış. Dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Machu Picchu’ya da Cusco’dan gidiliyor. Machu Picchu reninin kalktığı Ollantaytambo kasabası da Cusco’da görebileceğiniz en tatlı yer. Daracık sokaklarında yerel halkın nasıl bir yaşam sürdüğünü gözlemlemek mümkün.
Machu Picchu
Burası, İspanyollar’ın bulamadıkları için imha edemedikleri muazzam bir İnka şehri. Benim hayatımda gördüğüm en etkileyici yer! Kimi rivayete göre İnka İmparatoru’nun evi, kimine göre ise önde gelen İnkalar’ın eğitim aldıkları bir yerleşim yeri. Konumu müthiş, dağın tepesinde, bulutların içinde ve Amazon Ormanları’nın sınırında… 1911’de Yale Üniversitesi profesörü Hiram Bingham tarafından yanlışlıkla bulunmuş. Yerlilerden biri tam 10 soles (3 dolar) karşılığında götürmüş. Yüzyıllardır bulunamayan Machu Picchu, böylece gün yüzüne çıkmış. Burada İnkalar’ın inşa ettiği tapınaklar, tarım alanları, depolar ve evleri görebiliyorsunuz. Şehir planlaması muhteşem. İnkalar’ın mimariye ve fonksiyonelliğe verdikleri önem inanılmaz! Machu Picchu’nun enerjisi de çok farklı. Sanki, bir zamanlar burası çok mutlu, huzurlu bir şehirmiş. İnsan bir kere içeri girdi mi, çıkmak istemiyor. Machu Picchu’ya trenle gittik ancak bir sonraki Peru seyahatimde yürüyerek gitmeyi tercih ederim. Amazonlar’a yakın olduğu için doğası nefes kesici. Andes Dağları, Urubamba Nehri ve şelaleler arasında dört ya da yedi günlük yürüyüş yolları mevcut. Peru’da yapacak şey, görecek yer ve öğrenilecek bilgi çok! Bu nedenle bir tur vasıtasıyla gitmek gerekiyor. Biz turu ve otellerimizi Peru’dan, Belmond Otelleri’nden ayarladık. Aldığımız yerden ve rehberlerimizden çok memnun kaldık. Gönülden tavsiye ederim. Haftaya görüşmek üzere!