Bu trajik durumu film; ‘Evet, dövüyor ama sarhoş olduğu için, geçmişinde çok acı çektiği için dövüyor’, ‘Dövüyor ama bakın Muhterem Hanım onu yine de melek gibi görüyor, hâlâ ne kadar çok seviyor’ şeklinde lanse etti.
İlişkilerinin büyük bir parçası olan korkunç şiddeti sadece, Zerrin Tekindor’un yanağında morluk, “Müslüm sen bir meleksin, ben seni iyileştireceğim” cümlesini alarak olabildiğince ‘sempatik’ bir halde işledi. Belki Müslüm Gürses hayranlarını
Onedio’nun ayıbı!
Filmden çıkınca teker teker Muhterem Nur’un geçmişte verdiği röportajları okudum. Kendisinin şiddet gördüğünü açıkladığı bir röportajdan alıntı yapan onedio.com ise, yazısını:
“Müslüm Gürses’i arabeskin babası olma yolunda yalnız bırakmayan, sevdiği adamın yanında savaşan, acılı hayatında bulduğu mutluluğa sahip çıkan Muhterem Nur’u ayakta alkışlıyoruz” cümleleriyle noktalamış. Herkesin kendi hayatı kendi tercihi tabii ancak, şiddete boyun eğen bir kadını ayakta alkışlamak, sizce sizi okuyan genç kızlara ne mesaj veriyor, hiç düşündünüz mü? Sineye çekmek, şiddet uygulayan bir adama körü körüne bağlanmak, yine de onun yanında olmak, gerçekten ayakta alkışlanacak bir davranış biçimi mi? Eğer editörlerinizi böyle hayati konular hakkında eğitmiyorsanız, rica edeceğim en azından yazdıklarını kontrol edin! Madem sinemaya değindik, iki güzel film önerisiyle yazımı noktalayayım.
İlki ‘Bohemian Rhapsody’... Queen’in efsane solisti Freddy Mercury’nin hikayesi. Freddy Mercury’i canlandıran Rami Malek, Oscar’lık bir performans sergilemiş. Mercury’nin müziğe olan tutkusu bir yana, bir rock star olmadan önce ve sonraki hayatı tüm gerçekliğiyle anlatılmış. Tüylerinizi diken diken edecek, çıkınca bütün Queen albümlerini tekrar dinlemenize neden olacak efsane bir filmdi. Mutlaka gidin görün derim.
İkincisi ise bir çocuk filmi, şu an vizyonda olan; ‘Cinderella’ (Cinderella and Secret Prince). Bilirsiniz eski masalların teması hep aynıdır. Güzelliği yüzünden başı derde girmiş bir prenses, beyaz atlı bir prens tarafından kurtarılır. Hatta yurt dışında, masallardaki bu cinsiyetçilik hep eleştirilir. Bu film ise bambaşka! Sindirella’nın bildiğimiz hikayesi yine tanıdık ancak cinsiyetçilik olmadan ele alınıyor. Sindirella, prense ilk görüşte aşık olmuyor.
Topuklu ayakkabısı ayağından düşmüyor, prens tarafından kurtarılmıyor. Çok daha eşit şartlarda, birbirlerini kurtardıkları, aşkın geri, arkadaşlığın ön planda olduğu bir film. Sonu ise mutluluğa değil, umuda vurgu yaparak bitiyor. Hem fikre, hem filme bayıldım. Çocuğunuzu götürmenizi tavsiye ederim.