Reklam, pazarlama, medya ve iletişim dünyasının buluştuğu Brandweek 2018, geçtiğimiz hafta Zorlu PSM’de gerçekleşti. Tam üç gün boyunca süren oturumlarda; marka, ajans ve kişilerden medya dünyasındaki yenilikleri, başarı hikayelerini ve projeleri dinledik. Brandweek 2018’in onur konuğu Şener Şen’di. Usta oyuncunun, Yekta Kopan moderatörlüğünde gerçekleştirdiği ilham verici açılış konuşması, herkesi çok etkiledi. Brandweek’in kapanışı ise YouTube Pulse etkinliğiyle oldu. Etkinliğin son üç saatinde YouTube’un renkli dünyası derinlemesine keşfedildi. Geleneksel medya ile dijital medyanın ilişkisi incelendi. YouTube Pulse, Türkiye’de ilk defa gerçekleşti. YouTube dünyasının farklı açılardan anlatıldığı panele ilgi çok büyüktü. Ben de YouTube Pulse’ın sunucusu olmaktan büyük bir mutluluk duydum. Zorlu PSM ana sahnede konuşmalar yer alırken, meydan alanında ise Brandweek Gastro gerçekleşti. Birçok başarılı şef, konuşmalar yaptı, farklı markalar eğlenceli standlar hazırladı. Böylece Brandweek, gastronomiye de dokundu. Brandweek, her sene daha interaktif ve eğlenceli geçiyor. 2019’u sabırsızlıkla bekliyorum.
Karaköy’ün Son Durumu
Bilirsiniz, bundan 7-8 sene önce Karaköy çok meşhur olmuş, ancak Gezi olaylarından sonra eski popülaritesini yitirmişti. O gün bugün, “Karaköy bitti mi?”, “Eski günlerine tekrar kavuşacak mı?” diye çok tartışılır. Bana sorarsanız İstanbul’un en renkli semtlerinden biri olan Karaköy bitmedi ve bitmemeli. Sanat galerileri, konsept mağazaları ve müthiş restoranlarıyla insanı besleyen bir mahalle. Karaköy’e her gidişimde kendimi yemeklerini çok beğendiğim Karaköy Lokantası’nda buluyordum, ancak bu hafta uzun süredir gitmek istediğim bir restorana gitme fırsatım oldu, Mürver... Mehmet Gürs’ün geçtiğimiz sene açtığı mekana hep gitmek istiyor ancak bir türlü denk getiremiyordum. Bu hafta ilk kez gitme şansım oldu ve kelimenin tek anlamıyla bayıldım. Ambiyans, ortam şahane. Yemekler ise farklı ve lezzetli. Önden yediğimiz ahtapot yumuşacıktı. Dana kuyruğu mantı, bildiğimiz mantıya benzemiyor. Ağır ateşte uzun uzun pişmiş dana kuyruğu, iki katmer çıtırının arasında servis ediliyor. Et, lif lif ağızda dağılıyor, katmer ise çıtır çıtır. Yanında da keçi yoğurdu... Hafif ve leziz bir tabak. Ana yemek olarak dana pirzolayı denedik. İlikle beraber servis edilen pirzola mükemmel pişmişti. İlik zaten hem lezzetli, hem de faydalı! Bir tek yanık sütlaçta, tat daha yoğun olabilirdi diye düşündüm. En kısa zamanda tekrar gidip kalan yemekleri de tatmak istiyorum.
Nefis Bir Pideci
Şimdi Karaköy’den Sarıyer’e gidelim. Muhakkak herkesin sevdiği bir yemek varsa tahmin ediyorum o da pidedir. Pidenin tarihi Osmanlı zamanına dayanıyor. Bir gün bir fırıncı, ekmek yaparken mayaladığı hamurun tamamını kullanmayı unutmuş. Ertesi gün, bir önceki günden kalan hamuru görünce ziyan olmasın demiş ve taze hazırladığı hamura katarak pişirmiş. Pişirdiği hamurun, daha lezzetli olduğunu fark etmiş, ancak daha yayvan pişiyormuş. İşte lavaş ve pidenin hikayesi böyle başlamış. Osmanlı’da sarayda; ıspanaklı ve peynirli pide çok servis edilirmiş. O zamanlar pideler, lahmacun gibi yuvarlak açılırmış. Fatih Sultan Mehmet ise en çok kabaklı ve peynirli pide severmiş. İstanbul’daki en iyi pideyi ararken yolum Sarıyer Pideban’a düştü. Pideban 1977’den beri açık. İki kuşaktır pide yapıyorlar. Hamuru incecik, malzemesi kaliteli. Sıcacık pidenin içine ve üzerine sürdükleri tereyağı çok lezzetli. Giresun’a özel, Giresun Yağlısı’nı özellikle çok beğendim. Peynirin lezzeti, yumurta ve tereyağıyla harikaydı! Sahibine, menüyü genişletmeyi düşünüp, düşünmediklerini sordum. Zira aynı hamurdan pizza, lahmacun ve lavaş yapabilirler. Aldığım, “Biz sadece pideciyiz, pide yaparız” cevabı çok hoşuma gitti. Az ama öz menüsü olan restoranlara bayılıyorum. Pide hamurunun ununun ekmek ununa göre daha ince ve saf olması gerekiyor.