13.02.2014 - 20:32 | Son Güncellenme:
14 Şubat ‘Sevgililer Günü’ için çekilen fotoğraflar oldukça iddialı. Özellikle duştaki fotoğraf. Bu cesur fotoğrafa nasıl karar verdiniz?
Hakan Eratik: Bu fikir marka direktörümüz Selçuk Kaya’dan çıktı. Biz de bu kadar güzel olacağını tahmin etmiyorduk. Seksapel kokmadan sadece sırılsıklam aşkı anlattık...
Yeşim Salkım: Biz yedi yıldır evliyiz. Fotoğrafların çok güzel olacağından emindik. Fotoğrafçımız Eren Yiğit’in de hakkını yememek lazım. Hakikaten iyi bir iş çıkarttı. Aşk dolu fotoğraflar, tam Sevgililer Günü’ne uygun oldu.
Özel bir günde, yatakta ve duşta... Aşkın her hali anlatılmış. Gerçekte nasıl anlatırsınız aşkınızı?
H.E: Aşkı anlatmak çok zor. “Aşk nedir?” sorusuna ne filozoflar cevap bulabilmiş, ne de bilgeler... Bence dünya üzerinde yaşanabilecek en güzel duygu. Tüm insanlar aşk için yaşıyor zaten. Kısaca sevginin hazza dönüşmüş halidir diyebiliriz.
Y.S: Mesela kızım Ada, bu sabah uyandığında ilk olarak, “Babam nerede?” dedi. O soruda bile aşk vardı. Aşkı tam olarak bir yerlere oturtamıyoruz ama aşk aslında yaşamın her anında, her saniyesinde var. Bazen çok güzel bir fotoğrafa baktığında hissettiğin his, bazen de yediğin yemekten aldığın tat...
Peki birbirinize hissettiğiniz aşk size neler öğretti?
Y.S: Sabır.. Aşk sabretmeyi öğretiyor.
“Seni seviyorum” ya da aşkınızı dile getiren cümleleri birbirinize çok sık tekrarlar mısınız?
H.E: Hayır. Çok fazla söyleyince değerinin azalacağını düşünüyorum. Yedi yılda herhalde yedi kez falan söylemişimdir. Özellikle benim neslim, öyle “Seni seviyorum” cümleleriyle büyüyen bir nesil değil. Şimdi çocuklar, “Seni seviyorum baba”, “Seni seviyorum anne” cümleleriyle büyüyor. Biz öyle değildik.
Y.S: Erkek, bunun çok söylendiği zaman yıpranacağını düşünüyor. Ama kadın da bunu sürekli duymak istiyor. Kadınlar, “Ne kadar güzelsin, çok seksisin, bu elbise sana çok yakışmış” tarzında cümlelerle beslenir. O yüzden çok farklıyız. Biz birbirine karşı çok romantik, bulutlarda uçan bir çift değiliz. Daha gerçekçiyiz. Yeri geldiği zaman da bir bakış bile yetiyor romantizm için.
Birbirinize hitap ettiğiniz özel cümleler ya da taktığınız takma isimler var mı?
H.E: Ben Yeşim’e “Yaşocan” diyorum.
Y.S: Ben de “Hakaaaaaan” diyorum (gülüyor). Bunun aramızda esprisi var. Ada doğduğu zaman sürekli “Hakaaaan!” diye geziyordum evde.
Evlenme teklif etmedi
14 Şubat Sevgililer Günü tüm aşıkların el ele, diz dize olduğu, birbirini hediyelere boğduğu bir gün. Siz kutlar mısınız? Ya da o güne özel bir şey yapar mısınız?
H.E: Ben 15 Şubat’ı kutluyorum. Daha az ticari olduğu için (gülüyor).
Y.S: Kutluyoruz. Yani başbaşa yemek yiyoruz. Hediye de alıyoruz birbirimize çoğu zaman.
Biraz eskilere gidelim... Nerede ve nasıl tanıştınız? İlk görüşte başlayan bir aşk mıydı sizinki?
Y.S: Rahmetli Osman Yağmurdereli’nin yapımcılığını yaptığı ‘Sessiz Gemiler’ diye bir dizinin setinde tanıştık. Dizinin ilk fotoğraf çekimi yapıldığı gün gördük birbirimizi. Hakan bana karşı bir şey hissetti mi bilmiyorum ama ben onu görünce etkilendim. Sonra çekimler boyunca Hakan biraz ağır takılıyordu, havalıydı.
H.E: Sonra aldı havamı (kahkahalar)! Ben Yeşim’i ilk gördüğümde tabii ki etkilendim. Yeşim’in enerjisinden etkilenmemek mümkün değil ama biraz daha ağır durmayı tercih ettim. Zaten ilerleyen zamanlarda da duygularımın çok daha fazla güçlendiğini hissettim.
Peki evlilik teklifi nasıl geldi?
Y.S: Evlenme teklifini nikah masasında aldım. Hiç evlenme teklifi etmedi bana.
Şimdilerde evlilik sözleşmeleri çok moda. Siz de evlenmeden önce böyle bir şey yaptınız mı?
Y.S: Evlilik sözleşmesi hep vardı aslında ama artık aşikâr. Kanunlaştıktan sonra daha aleni olmaya başladı. Ama biz öyle bir sözleşme yapmadık. Bizim öyle bir şeye ihtiyacımız yoktu. Ayrıca o kadar paylaşamayacak kadar mal varlığımız da yok.
H.E: Biz öyle insanlar değiliz. Zaten Yeşim hiçbir zaman hakkı olmayanı almaz. O kocasının gücüyle yaşayan biri değil. Oyunculuk ve şarkıcılık, iki tane mesleği var.
Ciğerini bilirim
Birbirinizi ne kadar iyi tanıyorsunuz? Mesela en sevdiğiniz yemekleri bilir misiniz?
H.E: Ben onun ciğerini bilirim be!
Y.S: Hepsini biliriz. Yedi yıldır ona ben yemek yapıyorum.
BEN SUSARIM, YEŞiM KAVGACIDIR
Kavga ettiğiniz zaman ne yapıyorsunuz? Susup gidiyor musunuz, yoksa bağrışmalar oluyor mu?
H.E: Ben susarım. O kavgacıdır!
Y.S: Artık ben de kavgacı değilim. Son noktayı söylüyorum ve gidiyorum. Hakan tartışma anında susup gider, ki o çok daha sağlıklı.
H.E: Biz zaten çok uzun zamandır kavga etmiyoruz. Ben zaten ses yükselterek kavga etmeyi seven bir adam değilim. Ortalık alev aldıysa da, ortam soğuyana kadar susarım ve uzak dururum. Çünkü o anki sinirle fevri çıkışlar olabilir.
Yedi yılın sonunda ilişki bir de çocukla taçlanınca aşkın yerini ne alır?
H.E: Çok daha güçlü bir çekim ve bağlanma oldu. Çocuk yokken gitme ihtimali daha yüksek. Gitmemek için çocuğun arkasına sığınmaktan bahsetmiyorum. Çocuk bizi tutsak etmiyor. Sadece gitmemek için çok büyük bir neden.
Y.S: Biz çocuğumuz için aynı evde yaşamıyoruz. Evet o da büyük bir sebep ama biz birbirimize değer verdiğimiz için beraberiz.
Peki aşkın heyecanı devam ediyor mu?
Y.S: Ben Hakan’ı öptüğüm ilk anı hatırlıyorum ve hâlâ o aynı heyecanı hissediyorum. Heyecan dediğimiz şey her zaman olmaz artık tabii ki. Küçük anlarda gizlidir.