Güzel bir söz, anlamlı bir cümle okuduğumda, illa ki aklıma yazıyorum. Sıkıldığım, bezdiğim bir anda kendimi telkin edip yeniden enerji toplamama yardımcı oluyor. Çağımızın huzursuz insanına yol göstermeye çalışan sayısız kişisel gelişim kılavuzu arasında kaybolsak da, bazı sözler ilham verebiliyor. Mesele güzel sözlerin, alıntı yapılan özlü cümlelerin sosyal medya hesaplarımızı süslemenin ötesinde hayatımızda bir karşılığının olması...
“Her yeni gün bir başlangıç. Yaşam amacını keşfetmek için her fırsatı değerlendir” diyen yaşam gurusunun niyeti de bu olsa gerek. Günlük telaşın içinde, bir an durup ‘Ben ne yapıyorum?’, ‘Neden koşup duruyorum?’ ya da ‘Nereye koşuyorum böyle?’ diyerek boşluğa düştüğümüzde, illa ki bir yaşam amacı koymak istiyor önümüze.
Geçtiğimiz günlerde fiziksel bir rahatsızlık dolayısıyla başvurduğum değerli bir tıp doktoru, toplamda iyi olma halinin ancak insanın kendini sevmesiyle mümkün olduğunu anlattı. Madem öyle, yaşam amacımız kendimizi sevmek olmalı. Üstelik, profesör doktor Cafer Abbasoğlu’nun ‘kendini sevmek’ ile ilgili yaptığı tarif, bugüne kadar duyduklarımdan daha gerçekçi.
“Kendimizi sevelim” deyince ne anlıyoruz? Hatalarımızla yüzleşelim, günahımızla sevabımızla kendimizi sevelim, hem kendimizi hem de bizi üzenleri affedelim. Böylece kendimizle ve başkalarıyla barışalım. Teoride pek güzel gelse de pratikte bunu her daim başarmak ne mümkün. Her seferinde yeniden hata yapıp, kendimizi affetmek ya da bize karşı yapılan hataları affetmek, bitmeyen bir kısır döngüden ibaret.
İnsanız nihayetinde; defoluyuz özünde. Tam da bu yüzden, Abbasoğlu’nun kendimizi sevmek için verdiği reçete bana çok daha anlamlı geldi. Peki ne yapmak lazım? İşte tatlı bir sohbetten kendi adıma çıkardığım birkaç ipucu;
İşimiz gücümüz ne kadar yoğun olursa olsun, her sabah keyfimizi yerine getirecek bir kahvaltıya zaman ayırmalıyız. Hiç değilse beş dakikalığına bir sabah kahvesi içip, sakinleşerek evden çıkmayı başarmalıyız .
Trafik stresi, işyerinde bizi bekleyen sıkıntılı mevzular kaçınılmaz olsa da kendi arabamızdaysak yol boyunca güzel bir şarkı dinleyerek, toplu taşımadaysak ve oturacak yer bulduysak sevdiğimiz bir kitabı okuyarak, o da yoksa ve ayakta kaldıysak, çevremizdeki insanları gözlemleyerek, hatta göz göze geldiklerimize gülümseyerek yolculuğu tamamlamalıyız .
Hayatımızı idame etmek ve para kazanmak için katlandıklarımızla yorulmak yerine taşıyabileceğimiz kadar yükü kabul etmeliyiz. Hani büyüklerimiz demişti ya; “Az aşım, kaygısız başım” diye bir aşamada böyle düşünmeliyiz. Bu söylediğimi ‘çok romantik’ bulabilirsiniz ama en azından olgun yaşımızda bunu yapabiliriz. Öyleyse bir hatırlatma daha yapayım; “Olduğu kadar, olmadığı kader”
Hayatın rutini içinde, her günün bir diğeriyle aynı olmasına izin vermemeliyiz. Her ne olursa olsun belli aralıklarla eşimizle, partnerimizle, çocuklarımızla ve arkadaşlarımızla birkaç saatliğine eğlenmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Maddi koşullar zorlayabilir ama küçük fırsatlar yaratmak her zaman mümkün .
Bu söylediklerimin hiçbiri size uymadıysa bile hayatta daha az zorlanacağınız, daha fazla eğlenebileceğiniz, tamamiyle size ait formüller üretmelisiniz. Başta dediğim gibi, yaşamla mücadele etmek yerine gücünüzü yaşam amacınızı keşfetmek için kullanmalısınız .
Tabii tıbbi bir gerçeği de gözardı etmeden ekleyeyim; sağlığın temeli olan güneş, oksijen, su ve hareketten asla mahrum kalmamalısınız.