Geçtiğimiz haftadan aklımda kalan en güzel anlar Sakıp Sabancı Müzesi’nde geçirdiğim saatler oldu. ‘Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında’ başlıklı sergiyi, Nazan
Ölçer’le gezmek bir ayrıcalıktı. Duran, en fazla bilinen yanıyla Türk sanat tarihinde portreciliğin öncü isimlerinden biri. SSM’de sanatseverlere sunulan Feyhaman Duran sergisi, sanatçının az bilinen yönleriyle, geç Osmanlı’dan genç Cumhuriyet’e uzanan, farklı dünyaların tüm yansımalarıyla gelişen hayatını gözler önüne seriyor.
İşte tam da bu yüzden serginin başlığı; ‘İki Dünya Arasında’. Bu başlık, ne Doğu’yuz ne Batı’yız diye ortaya koyduğumuz, bugün bile makus talihimiz diye düşündüğümüz algıyı yıkıyor. Çünkü Duran, her iki dünyanın da ona kattıklarını sanatına yansıtmış, çelişkiye mahal bırakmayan en güzel eserleri yaratmış.
Bugün sergiyi gezerken bize düşen ise bir sanatçının iki farklı dünya arasındaki deneyimine tanıklık etmek oluyor. Buradan devamla, SSM Müdürü Nazan Ölçer’in sergiyi gezdirirken anlattıklarından paylaşmak istediğim bazı hoş detaylar var:
Feyhaman Duran, eserlerini İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış. SSM, sanatçıya bir sergi yapmak üzere İstanbul Üniversitesi’ne başvurduğunda, üniversite eserlerin tümünü birden müzeye vermek istediğini söylemiş. Çünkü üniversitenin de tadilat dolayısıyla, güvenilir bir yere ihtiyacı varmış. Sonuç olarak bini aşkın eserden oluşan dev koleksiyon, 3.5 yıl önce SSM’ye intikal etmiş. Ancak düzenlenmesi epey zaman almış.
Sergide, Duran’ın nasıl bir dünyadan geldiğini, yani 1900’lerin İstanbul’unu gerçek filmlerle izleme imkanı sunuluyor. Kim tarafından çekildiği bilinmeyen, birçoğu Türkiye’de hiç görülmemiş bir nevi sosyal tarih arşivi olan bu filmler, Amsterdam’daki sinematografi müzesi Eye Film Instituut’tan ödünç alınmış.
Sanatçının Paris yıllarına dair bir detay; ilk kez nü çalıştıkları deneyime dair anektod. O güne kadar hiç çıplak modelle çalışmamış genç Türk sanatçılar, çıplak modele doğrudan bakmayı bir türlü beceremezmiş. O isimlerden biri de Feyhaman Duran’la aynı akademide çalışan Nazmi Ziya’ymış. Sonrasında ise, Duran’ın eşi Güzin Hanım’ın nü resmini yaptığı, ancak evinde sakladığı eserler ortaya çıktığında görülebiliyor.
I. Dünya Savaşı çıktığında Türkler Paris’ten geri gönderilmiş. O yıllarda sanatçıların soluk aldığı tek yer Beyoğlu’ymuş. Pera’daki atölyeler, sergi mekanları, resim araç gereçleri satan dükkanlar, hatta kimi sergilere ev sahipliği yapan pastaneleriyle, sanatla iç içe bir Beyoğlu dönemi yaşanmış.
Daha sonra Cumhuriyet’in ilk yılları; yeni ülke, yeni başkentte sergiler dönemi ve Atatürk başta olmak üzere devlet büyüklerinin portrelerini yaptığı dönem gelmiş.
En çarpıcı olan Süleymaniye’deki küçücük evlerinde, eşiyle birlikte kurdukları dünya. Bugün hâlâ duran o evin birebir rölövesi çıkarılıp, eşyaları aslına uygun yenilenerek, sergi kapsamında SSM’de görülebiliyor.
Güzel haber; bu evin önümüzdeki dönemde müze haline getirilecek olması. Nazan Ölçer, İstanbul Üniversitesi rektörünün bu konuda kararlı olduğunu anlatıyor.
Feyhaman Duran, o evde, dönemin yazar, çizer ve sanatçılardan oluşan entellektüel çevresini dostları olarak ağırlıyor ve onların portrelerini yapıyor. Hoca Ali Rıza’dan, Şerif Muhiddin Targan ve Safiye Ayla’ya kadar birçok kıymetli ismin portreleri bu sayede bize ulaşıyor.
Dolayısıyla, daha sayfalarca anlatabileceğim bu kapsamlı sergi, yakın tarihimize dair müthiş bir arşiv sunuyor. Hepsinin ötesinde, 15 yıl önce “Dünya çapında müze istiyorum” diyerek çıtayı yükseğe koyan merhum Sakıp Sabancı’nın öncü kişiliği ve vizyonu, bugün sanat izleyicisi için nefes olmaya devam ediyor.
‘Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında’ başlıklı sergi, SSM’de 30 Temmuz’a kadar görülebilir.