Gülay Afşar

Gülay Afşar

gulay.afsar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk sinemacıların Hollywood’a açılma hayaline hizmet eder mi bilmiyorum ama ilk Türk-Amerikan ortak yapımı Hollywood filmi ‘Osmanlı Subayı’, bugün vizyona giriyor. Film 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Doğu Anadolu’da geçiyor. Gönüllü çalışmak üzere Anadolu’ya gelen Amerikalı bir hemşireyle Osmanlı subayın aşkını anlatıyor. Fonda, dönemin siyasi ortamı, Ruslar’ın bölgeyi işgali ve Ermeni çetelerin ayaklanması gibi tarihi olaylar hikayeyi tamamlıyor. Zaten, senaryo, ‘aşkın ve savaşın odağında’ diyerek kurgulanmış. Aslolan savaşın ortasında farklı kültürden kadın ve erkeğin imkansız aşkı. O yüzden, diyorum ki Ermeni olayları mevzu edilse de, mesele Hollywood tarzı bir bakış açısıyla ele alınmış. Sonuçta, Türkiye’deki seyirciye hitap edebilecek, seyirlik, hoş bir film ortaya çıkmış.

Haberin Devamı

Filme dair sizlerle paylaşmak istediğim bazı detaylar ise şöyle;

l ‘Osmanlı Subayı’nın senaristliğini üstlenen Jeff Stockwell, hikayeyi yazmadan önce bir hafta Van’da ağırlanmış, Akdamar Adası’ gibi filmde yer alan tarihi yerler bizzat tanıtılmış. Ayrıca İstanbul’da da bir ay kalarak, Türkiye’de çalışma fırsatı bulmuş.

l Filmin ortak Türk yapımcıları Alinur Velidedeoğlu, Güneş Çelikcan, Yusuf Esenkal ve Serdar Öğretici. Rol alan Türk oyuncular Selçuk Yöntem ve Haluk Bilginer. Türkiye’deki çekim mekanları ise; İstanbul, Kapadokya, Aksaray, Kayseri, Van ve Niğde. Filmde yer alan 1914 Philedelphia sokakları, İstanbul-Erzurum arası, tren yolculuğu gibi bazı bölümler ise Prag’da çekilmiş.

l Filmin yabancı oyuncuları arasında Oscar ödüllü oyuncu Ben Kingsley’in olması cazibe sebebi. Osmanlı subayını oynayan Michiel Huisman’ı ‘Game of Thrones’dan biliyoruz. Başroldeki Amerika’lı hemşireyi oynayan Hera Hilmar ise ‘Anna Karenina’da rol almış.

l Enteresan olan Osmanlı subayını bir Türk oyuncunun değil, Michiel Huisman’ın oynaması. Mükemmel derecede İngilizce konuşan Osmanlı subayı bizi şaşırtırken, filmdeki diğer tüm Türk oyuncuların kendi aralarında konuşurken bile dillerinin İngilizce olması pek aklımıza yatmıyor. En azından Türkler aralarında konuşurken Türkçe, Ermeniler de kendi dillerinde konuşsalar, altyazı marifetiyle konuştukları perdeye yansımış olsa daha gerçekçi durabilirdi.

Haberin Devamı

l Michiel Huisman, filmde yer alan Türkçe cümleler için özel diyalog koçlarıyla uzun süre çalışmış olsa da , tek tük Türkçe cümledeki aksanı hiç gözden kaçmıyor. Neyse ki, Osmanlı
subayının karşılıklı oynadığı
oyuncuların çoğunlukla yabancı olması durumu kurtarıyor.

l Filmin kamera arkasındaki ekip uluslararası sinema sektörünün önemli isimlerinden oluşuyor. Yönetmeni Joseph Ruben , ‘Sleeping with the Enemy’ filminin yönetmeni. Müzik ‘Karayip Korsanları’nın müziğinde imzası olan Geoff Zanelli. Filmin Amerikalı yapımcısı ise ‘The Fugitive’, ‘Seven’ ve ‘Şeytanın Avukatı’ (Devil’s Advocate) filmlerinin yapımcısı.

l Türk oyunculara dair; ‘Osmanlı Subayı’nda Haluk Bilginer ve Selçuk Yöntem’in rolleri, Russell Crown’un filmindeki Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın rollerine kıyasla epeyce az.

Haberin Devamı

HOLLYWOOD USULÜ ‘OSMANLI SUBAYI’

İSTANBULLU’NUN TAKSİCİYLE SINAVI

Taksiye bindiğinizde kısa mesafeye gideceğinizi söylemekten çekinenlerden miydiniz? Ben öyleydim, hatta çoğu kez Tarabya’dan en yakın metro durağı Hacıosman olsa bile taksiyle Darüşşafaka’ya kadar gidip, en az 10 TL ödeyerek kendimce adaletli davranmaya çalışırdım. Sonra kısa mesafe için 8.75 TL gibi standard bir rakam getirilince hak yerini buldu diye düşündüm. Fakat bir de ne göreyim taksiciler şimdi de uzun mesafe için çekince koyuyor, hatta doğrudan reddediyor, müşteriyi.

Geçenlerde öğle saatlerinde Hacıosman metro çıkışında bekleyen taksiye “Okmeydanı” dedim, “Şehir içine gitmiyoruz” şeklinde tuhaf bir cevap aldım. “O ne demek” diye sorduğumda trafik olduğunu, oraya gitmediklerini söyledi. Şu an yoğun trafik saati değil derken, biraz da sinirlendiğimi görünce beni gönülsüzce kabul etti. Ben bu yaptıklarının doğru olmadığını, böyle canlarının istediği gibi güzergah seçemeyeceklerini anlatmaya çalışırken, taksi şoförümüz ağzındaki baklayı çıkardı; Kısa mesafe kuralı geldikten sonra metro çıkışında bekleyip, yakın semtlere gidip gelmek, az gidip çok müşteri almak daha karlı hale gelmiş. Dolayısıyla ben ne desem, onlar kendi bildiğini okuyacakmış. Nitekim birkaç gün sonra bu kez sabah 10 civarı, aynı yerden yine taksiye binmeye yeltendim. Bu kez kesin olarak reddedildim ve yine aynı cevabı aldım; “Şehir içine gitmiyoruz.”

Şimdi velinimet olarak merak ediyorum. Metro çıkışlarında bekleyen taksici arkadaşlarımıza ve yetkililere soruyorum; eğer ben istediğim güzergaha gidecemeyeceksem hizmet bunun neresinde?