Sinema seyircisi şaşkın. Her hafta en az 3 - 4 yerli yapım birden vizyona giriyor. Nasıl olup da bu kadar çok sayıda film çekiliyor? Bu filmlerin ne kadarı seyirciyle buluşuyor?
Sinemasal değeri bir yana, bu işin ekonomik karşılığı var mı? Şu sıralar çokça sorulan bu sorulara doğru yanıtları almak üzere kafa yoruyorum.
Son haftalarda gişe rakamları sinyal veriyor. Böyle giderse 7 milyon seyirci hayal oluyor, 1 milyon seyirci gören film box office listesinin ilk sırasına yerleşiyor. Ama bu durumu bir başka yazının konusu olarak şimdilik saklı tutuyorum ve bu yazıda da haftanın iyilerinden söz ediyorum.
‘Issız adam’ın soyu tükeniyor
Sinemamızın uyumlu ve üretken ikilisi İlksen Başarır ve Mert Fırat, yeni filmleri ‘Bir Varmış Bir Yokmuş ‘la bu kez gişeye de göz kırpıyor. Ekibe katılan Melisa Sözen’le enerjileri artmış görünüyor. Modern genç kadın ve erkeğin aşk hikayesinde masallar naif bir anlatım için vesile oluyor.
Meşhur ‘ıssız adam’ bu filmde de boy gösteriyor.
Her ne kadar Mert Fırat kendi yazdığı ve oynadığı ‘ıssız adam’ versiyonuna gıcık olduğunu söylese de, biz ona seyirci olarak anlayışla yaklaşıyoruz.
Adama bağlanan, ne olursa olsun vazgeçmek istemeyen o dirayetli kadını takdir ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, artık ‘ıssız adam’ın sonu geliyor.
‘Bir Varmış Bir Yokmuş’tan en fazla aklımda kalanlarsa;
- Sözleri Murathan Mungan’a ait, Müslüm Gürses’in sesinden sevdiğimiz ‘Nilüfer’ adlı şarkıda Mert Fırat’ın kendine özgü yorumu (yorumcu olarak da gayet iyi)...
- Melisa Sözen’in ‘Kış Uykusu’ndaki performansından sonra bu filmde bambaşka bir karakterle etkileyen oyunculuğu...
- Büyüklere masallardan gerçek hayata göndermeler...
Filmden alıntı: “İlk masalı anlatan bir kadınmış, böylece hem çocuğunu korumuş hem de sevdiğini iyileştirmiş.”
Bu mevzu çok derin
‘Zenne’ ekibinden acıtan bir film daha geldi: ‘Çekmeceler’. Bu hafta vizyonda... Yine bir ikili, sinemamızın dahi çocukları Mehmet Binay ve Caner Alper’in cinsellik üzerine, zihinleri zorlayan, ruhları karıştıran sorgulamaları devam ediyor. ‘Çekmeceler’, daha vizyona girmeden olay yaratıyor.
Bir kız çocuğunun cinsellikle ilgili ilk dene- yimlerini algılayamayan ve bunu namus meselesi gören bir baba, aslında örtbas ettiği kendi ‘kusurları’nın ezikliğiyle hayatındaki bütün kadınlara eziyet eden bir adam. Taner Birsel, oynadığı bu zor karakteri “Entellektüel, beyaz yakalı, Brahms dinleyen adam da namus belasına takılıp kalıyor. O pis kokan, cahil, şiddet uygulayan kötü adamdan hiçbir farkı yok” diye anlatıyor. İşin özü hâlâ burda yatıyor.
Üstelik çektikleri onca acıya rağmen ‘kadınları’ adamın hayatından tümüyle çekip gidemiyorlar. Bu durumu da filmin kahramanı ‘Deniz’i oynayan Ece Dizdar, “Kurgumuz böyle, her zaman bir erkeğin bizi affetmesini, sevmesini, korumasını bekliyoruz, bunu kırmamız gereki- yor” sözleriyle açıklıyor. Daha böyle birçok mevzu filmle birlikte aklımızda yer ediyor, zihnimizdeki çekmeceleri tasnif etmek üzere kışkırtıyor.
Sinemasever olarak, Mehmet Binay ve Caner Alper’i bir kez daha alkışlıyorum. Hiçbir şekilde maddi destek alamamalarına rağmen inandıkları hikayeleri anlatmaya devam ediyorlar. Onların hikayelerine inanan ve en cüretkâr, en zorlu rolleri üstlenen ‘Çekmeceler’in oyuncularına ve ekibine teşekkür ediyorum. Bu iki çılgın sinemacının yanında duruyorlar. Yolunuz açık olsun arkadaşlar!