Gülay Afşar

Gülay Afşar

gulay.afsar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yaşadığımız şehri hissetmek için yaşanmışlıkların izini görmek lazım. İstanbul bir yandan yenilenirken, eskiler yıkılıp yenileri inşa edilirken, biz her seferinde eskinin peşine düşüyoruz. İstanbul’un yüzyıllar öncesinden kalma semtlerine gidip, o eski yer yer dökülmüş binaların arasında nefes alıyoruz. Eski Rum evlerinin altına açılmış küçük kahvelerde, meyhanelerde en samimi anları paylaşıyoruz.

O meşhur sözün aksine, epeydir eskiye rağbet var, bit pazarına nur yağıyor. O

ESKİYE RAĞBET EDİYORUZ
yüzdendir ki bir mana arayışıyla, Kuzguncuk, Balat, Karaköy ve Tophane gibi semtleri yine yeniden keşfedip, İstanbul’dan kalanları yaşamaya çalışıyoruz.

Balat’ta hafta içi bir gün, Troya Otel’e gidiyoruz. Bir yüzü tarihi bir Fener sokağına, bir yüzü Haliç’e bakıyor. Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin hemen yakınında; otelin arka kapısından patrikhanenin önüne çıkılıyor.

Haberin Devamı

Troya Otel, aslına sadık kalınarak restore edilmiş 115 yıllık bir Rum evi. Zamanında bir babanın, dört kızına yaptığı dört ayrı evden oluşuyor. O yüzden de dört ayrı kapısı var. Kızlardan biri halen hayatta ve senede bir gün Patrikhane’ye geliyor, bugün Troya Otel olan eski evine uğrayıp, bir kahve içmeyi de ihmal etmiyor.

‘Balat’ın tadını çıkar!’

Dört yıl önce Semiha Hüzmeli ve kardeşleri o evi satın almış, otel olarak işletmeye başlamışlar. Semiha Hanım’la ayaküstü sohbet ederken öğreniyorum ki; otel işletmeciliği aslen Hataylı olan Hüzmeli Ailesi’nin baba mesleği. 106 yaşında hayata veda eden baba İbrahim Hüzmeli de 1950’lerde önce müşterisi olduğu Büyük Londra Oteli’nin daha sonra sahibi olmuş.

Şimdi de onun çocukları, Balat’taki otelde Rum geleneğinden gelen bir atmosfer sunuyorlar. Semiha Hanım, kendileri Rum kökeninden gelmese de Hatay’da ve Burgazada’da geçen çocukluk yıllarından aşina oldukları ve Balat’ın dokusuna uygun o kültürü yaşatmayı tercih ettiklerini anlatıyor.

ESKİYE RAĞBET EDİYORUZ

Otelin ana caddedeki girişinde Rum meyhanesi Barba Vasilis yer alıyor. Rum mutfağının örneklerini bulmak mümkün çünkü Semiha Hanım, mezeleri Yunanistan’dan getirdikleri malzemeyle hazırladıklarını anlatıyor. Biz sabah gittiğimiz için pek keyifli bir kahvaltıyla karşılaşıyoruz. Mekanın samimi atmosferi çok büyük etken. Duvarlardan tavana kadar her yerin, gelenlerin el yazılarıyla bezenmiş olması, ‘dök içini dökebildiğin kadar’ misali bir samimiyetin göstergesi...

Haberin Devamı

Sonrasında otelin arka kapısından çıkıp Ayios Yeorgios Patriklik Kilisesi ve kuşbakışı görünüşü kartalı andıran Kırmızı Mektebi yani Fener Rum Lisesi’ni dolaşıyoruz. Alın size hızlı bir tarihi Balat turu! Bu kısacık turda bile tarihin sayfaları arasında geziyormuş hissi geliyor ve dilimizden dökülen cümle, “Hâlâ mümkünken Balat’ın tadını çıkar!” oluyor.

‘BİR TEK VATANINI SEVECEKSİN’

Bir Alper Çağlar eseri ‘Dağ’ filminin ikincisi ‘Dağ 2’ bugün vizyonda. Dram, aksiyon ve macera filmi. Aslolan Türk askerinin kahramanlık hikayesi. Söz konusu olan savaş olunca, tümüyle reddetmek istediğim bir hikaye aslında. Ama filmi seyredince, iki saatliğine de olsa diğer taraftan bakmamı sağlıyor. Çünkü tek taraflı bir bakış açısı değil. Tüm o vatanseverlik teması etrafında bir yandan da insani değerler, ölmek ve öldürmek kavramları sorgulanıyor.

Haberin Devamı

ESKİYE RAĞBET EDİYORUZ


Ana karakterlere hayat veren Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar, Ahu Türkpençe, Murat Serezli ve Atılgan Gümüş başta olmak üzere, oyunculuklar da bu gerçekçi yaklaşıma değer katıyor.

Filmden aklımda kalan son söz ise, “Bilgili, yürekli ve boyun eğmeyen olacaksın ama bir tek vatanını seveceksin.”