Bunca çokluk içinde, haftada en az 2-3 film seyrederken, fark ediyorum ki, gerçek anlamda bir filmi özlemişim. Bir derdi olan, hayata dair söz söyleyen, hikaye anlatan bir yapım izlemeyeli çok olmuş. İşte tam da böyle bir zamanda; Onur Saylak imzalı ‘Daha’yı seyrediyorum. Hakan Günday’ın romanı ‘Daha’yı bilenler, filme uyarlandığını duyduğu an, böyle güçlü bir hikayenin beyazperdeye nasıl yansıyacağını merak etmiş olmalı. Ne de olsa, kitap uyarlamaları hayal kırıklığı yaratabiliyor. Ama, güzel haber; ‘Daha’nın filmi, en az romanı kadar etkileyici olmuş. Saylak, ilk uzun metrajlı yönetmenlik deneyimini yaşarken, filmin senaryo aşamasında yazarla birlikte yol almış. Oyuncu seçimindeki isabet, etkili performanslar ve başarılı bir rejiyle ortaya övgüye değer bir iş çıkmış. Bunu ben değil, sinema otoriteleri söylüyor. Nitekim, yurtiçinde ve dışında bol ödülle taçlandırılan ‘Daha’, sonunda seyirciyle buluşuyor.
Günday okuru olmak, emek istiyorsa, onun ilk sinemaya uyarlanan romanı ‘Daha’ da, seyircisinin emeğine değiyor. Film, romandan esinlenerek Kandalı kasabasında insan kaçakçılığının dişlilerinden biri olan Ahad ve oğlu Gaza’nın hikayesine odaklanıyor. Romanın temel meselesi olan mülteci dramıysa, geri plana düşürülmeden, filmin kurgusunda net olarak yer buluyor. Ahmet Mümtaz Taylan, Ahad karakterine öylesine hayat veriyor ki, sohbet etmek için buluştuğumuzda ona yaklaşmakta güçlük çekiyorum. Oyuncu rolden çıkmış olsa bile, seyircisi olarak karakterin etkisinden sıyrılamamışım gibi geliyor. Gaza’yı oynayan Hayat Van Eck ise ilk sinema filminde, ölümsüz bir karaktere imza atmış bile... “Nasıl bir işe girdiğinin farkında mıydın?” sorumu gencecik oyuncu, “Hayır, hiç düşünmemiştim” diyerek yanıtlıyor. İşte tam burada, Onur Saylak ve Hakan Günday ikilisinin başarısı daha net anlaşılıyor.
Birlikte çalışacaklar
Ne güzel ki ikili, yeni projeler için de birlikte çalışacaklarını müjdeliyor. İlk filmlerinin başarısı dilerim ki, bir sonraki projelerinde bizi Oscar adaylığına taşır. Malum, ‘Daha’, ‘Ayla’yla birlikte Türkiye’nin Oscar aday adayı filmlerinden biriydi. Kurul, tercihini ‘Ayla’dan yana kullanmıştı. Ama ‘Ayla’ da olmadı. Belli mi olur? Bakarsınız ilerleyen yıllarda Saylak ve Günday’ın bir başka projesi, bizi Oscar yoluna taşır.
ÇILGIN KIZ ZELİHA İŞ BAŞINDA
Kadından komedyen de oldu, yazar da, yönetmen de... Bundan iki yıl önce Gupse Özay canını dişine taktı, bir tipleme yarattı. Sinemamızda o ana kadar erkeklerin tekelinde olan tipleme yapma çarkına kafadan daldı. Üstelik hem yazdı, hem de oynadı. Sadece kaba bir makyaj marifetiyle Deliha olmadı. Onun uğruna kilo aldı ve fiziken bir sürü zor hareketi, göz kırpmadan yaptı. Çok ünlü olmayan oyuncu kadrosuyla ‘Deliha’nın kendi dünyasını yarattı. Deli kız Deliha tuttu. Çünkü, deliydi ama temiz kalpliydi. Daha ilk filmi çektiğinde, aslında ikincisinin senaryosu da cebindeydi. Ama biraz bekledi. Aradaki zamanda, kendi kodlarına uygun bir film olan ‘Görümce’yi çekti. Nihayet sıra ‘Deliha 2’ye geldi. Yine kolları sıvadı. Hikayeyi başka bir yöne, Deliha’nın kariyer planına çevirdi. Bu kez 23 kilo aldı. Kadroya yeni isimler ekledi. Yönetmen koltuğuna da oturdu. Böylelikle, çılgın kızın macerası tam hız devam etti.
Son dönemde örneğini çok gördüğümüz tipleme üzerinden komiklik yapan filmlerden biri olsa da, ‘Deliha’yı benzerlerinden ayıran bir fark var, samimiyeti ve doğallığı... Belden aşağı esprilerle kolaya kaçmayan, klişe şakalarla bayıltmayan ‘Deliha’nın yolu açık olsun.