Gülay Afşar

Gülay Afşar

gulay.afsar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Sahil şeridinde en güzel zaman, eylüldür” derlerdi de, inanmazdım. Geçtiğimiz hafta sonu Bodrum’da bu yıl yedincisi düzenlenen ‘Bodrum Türk Filmleri Haftası’na konuk oldum. Yıllardır tatil sebebiyle gittiğim Bodrum’un bu kez başka yönlerini keşfettim. Her seferinde ayrı bir deneyim misali, keyifli üç gün geçirdim ve bana kalanları bu köşede anlatmak istedim:

BODRUM FİLM FESTİVALİ

Bodrum, kültür-sanata dönük yüzüyle şimdilerde başka bir cazibe merkezi olmaya başladı. ‘Bodrum Türk Filmleri Haftası’, bu yıl daha geniş ölçekte, Türk sinema sektörünün önemli aktörlerini bir araya getiren etkin bir organizasyon olarak adını yazdırdı. Oyuncusundan yapımcısına, dağıtımcısından sinema salonu sahiplerine kadar tüm bileşenleriyle odağına sinemayı aldı. Üstelik bu organizasyonu son iki yıldır olduğu gibi, karşı kıyıdaki Kos Adası’na da taşıyıp, kültürel misyonunu güçlendirdi.

Haberin Devamı

Sinema Salonu Sahipleri Derneği Başkanı Cenk Sezgin’in öncülüğünde başlayan etkinlik, sinema emekçilerinin ve ustalarının ödüllendirildiği gecede, Eşref Kolçak’ın dediği gibi “Çoktan festival olmaya hak kazandı.”

Film haftasının bir de sürprizi vardı. Türkiye’nin Oscar adayı ‘Ayla’ filminin hem Bodrum’da hem de Kos’da gerçekleşen ilk gösterimleri, şölen havasında geçti. ‘Ayla’nın gerçek hayattaki kahramanı 92 yaşındaki Kore gazimiz Süleyman Dilbirliği ve oyuncuların katılımı heyecanı artırdı. Filmin yönetmeni Can Ulkay’ın söylediği gibi: “Bu gösterimler, tartışmayı bırakıp, ‘Ayla’nın Oscar adaylığı için destek vermemiz gereken bir dönemde anlamlı bir zamanlamayla gerçekleşti.”

Sinemada yeni sezon hazırlıkları sürerken, ‘Bodrum Türk Filmleri Haftası’, yapımcılar ve sinema salonu sahiplerini bir araya getirerek, yeni projelerin tanıtımı için önemli bir mecra oluşturdu.

Yeni filmlerden biri olan ‘Kardeşim Benim 2’ için Bodrum’ a giden Burak Özçivit gibi ünlü isimlerle etkinlik daha da dikkat çekici hale geldi.

Film haftasının yanı sıra Bodrum’a dair söylenecekler de var elbette. Bodrum, artık kocaman bir şehir gibi. Her beldesi ayrı bir kasaba sanki. İşte bu yüzden her yerinde, birbirinden farklı tarz ve zevklere uygun hayat standartları oluştu.

Haberin Devamı

Bodrum merkez köhneleşmiş ve dokusu zarar görmüş desek de, devam eden eski mekanlarıyla ruhunu korudu. 1979’dan bu yana müziğinden müdavimlerine hiç değişmeyen Veli, 1989’dan bu yana ödün vermeden yerini koruyor.

En güzel günbatımlarının vazgeçilmezi olan ‘Moonlight’ gibi mekanlarla Bodrum öylece direndi, anılara sahip çıktı.

Sözüm o ki; turizm potansiyelini sadece deniz, kum ve güneşten ibaret görmeyen, kültür-sanat etkinlikleriyle enerjisini yenileyen bir Bodrum profili hepimize umut verdi.

ORTAKENT-YAHŞİ-BİTEZ

Her daim söylerim: “Herkesin Bodrum’u ayrı.” Bu kez benim Bodrum’um Ortakent-Yahşi-Bitez taraflarında kurulu Lugga Otel oldu. Deniz kenarında, abartısız ama şık, sade fakat konforlu butik otelin keyfini çıkardım. Otele girer girmez, Yunanistan’da görmeye alıştığımız türden bir sakinlik bizi karşıladı. Huzurun bir sebebi, mevsimin sonbahar olmasıysa, diğer sebebi insanı yormayan kurulumuydu.

Haberin Devamı

Odamızdan çıkar çıkmaz, 1-2 adımda denize varabilmek, sabah önce yüzmek, ardından leziz bir kahvaltıyla güne başlamak gibisi yoktu. Kahvaltımız çeşit çeşit yerel peynirler, zeytinin en has örnekleri ve ev yapımı reçellerden oluşurken, bu ziyafete bir de Rize’den gelen mayıs hasadı çayın benzersiz tadı eklendi. Otelcilikte Bodrum’un eskisi Yılmaz Algül’ün konukseverliği, tüm personelin güler yüzlülüğü ile Lugga’da tatil, yoğun hayatımızdan kurtarılmış bir hafta sonu oldu.