Söyleyen doğru söylemiş; üç evrensel dil varmış: Müzik, matematik ve sinema. Bu cümle 90’ıncı kez gerçekleşen Oscar ödül töreninden aklımda kalan cümlelerden biriydi. Son romantik olduğumu düşünebilirsiniz ama Akademi’nin yarışa aday ve ödüle değer gördüğü filmler, bir süreliğine de olsa insanlığı ortak cümlelerde birleştiriyor gibi geliyor bana. Orta Doğu kaynarken, Batı ile Doğu giderek daha keskinleşen bir şekilde ayrışırken, sinemaya gönül verenlerle dünyanın dört bir yanında onların filmlerini izleyenler, hâlâ ortak meselelerin ve dertlerin peşindeymiş gibi geliyor bana.
Sunucu Jimmy Kimmel’in telaffuz ettiği ‘o pozitif dünya’ mesajını önemsiyorum, mesela. Din, dil ve ırk ayırmadan öteki olana sahip çıkan ‘Hollywood imajı’na inanmak istiyorum. Oyuncusuyla, yönetmeniyle ve yapımcısıyla bütün bir sektörün, göçmenleri dışlayan Trump yönetimine karşı özgürlükçü duruşuna şapka çıkarıyorum.
‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü alan Frances Mcdormand’ın sinemaya değer katan tüm kadınları ayağa kalkmaya davet ettiği anlarda duygulanıyorum. Bir yıl önce ‘fazla beyaz’ olmakla eleştirilen ödüllerin bu yıl siyahı beyazdan ayırmamaya özen gösteren bir dağılımla verilmesini beğeniyle izliyorum. Ödül töreninde, ‘This Is Me’ şarkısını hep bir ağızdan söyleyen kalabalığı, gözlerim dolarak izliyorum. Varsın siyaset, ticaret ve ekonomi insanları ayrıştırmak için tüm kozlarını oynayadursun, sinema, sanatın evrensel dilini kullanarak sözünü söylemeye ve benim gibi ‘güzel bir dünya’ hayalini kuranlara güç vermeye devam ediyor.
‘MAHALLE’DE NELER OLUYOR?
Söyleyecek sözü olan genç sinemacılar demişken, bugün vizyona giren ‘Mahalle’ den bahsetmeden geçmek olmaz... Bilen bilir, Buğra Gülsoy, Serhat Teoman, Emre Erkan ve Mert Öner, yakın dört arkadaş. Get Yapım adını verdikleri bir şirket kurdular. Hep birlikte sıra dışı işlere imza atıyorlar. İlk işleri ‘Pragma’ adlı tiyatro oyunu olmuştu. 3-4 yıl önceydi, zannediyorum, Garaj istanbul’da izlemiştim. Oyunun çıkış noktası öldürmeye dair bir sorgulamaydı, ama en uç noktadan yakalamışlardı konuyu. Bir koğuşa kapatılmış seri katillerin gözünden izlettirmişlerdi, katil olmanın psikolojisini.
Ardından 2016 yılında bir film çektiler. Aslında yine tiyatro oyunu olarak kaleme almışlardı, fakat hikayenin geri planını seyirciye daha iyi anlatabilmek için sinema filmi olmasının daha etkili olacağını düşündüler. Gülsoy ve Teoman ilk kez yönetmen koltuğuna da oturdu. Yani, yazdılar, yönettiler, oynadılar, Med Yapım’la birlikte yapıma ortak oldular. ‘Kendi göbeğini kendin kesmek’ denir ya, işte, tümüyle kendilerine ait bir film olan ‘Mahalle’yi böyle çektiler. Yine sistemi, insan olmayı, önyargılarımızı sorgulayan özgün hikayesiyle ‘Mahalle’ geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festival’nin ulusal yarışma filmlerinden biri olmayı başardı, festival seyircisinden övgü aldı. Sonunda günü geldi, vizyonda seyircisiyle buluşuyor. Şimdiden yolu açık olsun.
Not; Get Yapım olarak üretmeye devam ediyorlar. Akıllarında üçüncü bir proje daha var. Zamanını net söyleyemeseler de, ‘Pragma’ ve ‘Mahalle’den sonra yeni yapımlarıyla bir üçlemeyi tamamlamış olacaklar.
KADINA ‘KADIN’, ÇOCUĞA ‘ÇOCUK’ DİYORUZ
Bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü daha fazla sesimizi yükselterek karşıladık. Cinsiyet eşitsizliği bu toplumun kanayan yarası. Hep böyleydi. Ama art arda gelen haberler, kadınların hayatlarına, çocukların bedenlerine kasteden feci olaylar, kadın-erkek hepimizin içini öyle acıttı ki, bu andan sonra susmak, sessiz kalmak, insanlığımızdan vazgeçmekle eşanlamlı hale geldi.
Çocuklarımız, özellikle kız çocuklarımız toplumsal cinsiyet eşitliğinin başlangıcı olmalı. Kadın hakları ve çocuk hakları asla tartışılmamalı, insan hakları ve evrensel değerler çerçevesinde uygulanması zaruret olmalı. Bu alanda inisiyatif alan tüm kurum ve kuruluşları gönülden destekliyorum, aksini düşünemiyorum.
Kadınlar Günü’müz kutlu olsun!