Tiyatro yapmak için sahne, salon, bina lazım... Tiyatrocular, “Biz heryerde oynarız” deseler de bir gün bir salonda, diğer gün başka salonda, sahne bulabildikleri oranda oynamaktan muzdaripler. Hâl böyleyken Kadıköy Moda’da kurulu Oyun Atölyesi yıllardır bir vaha gibi. Fuayesinden salonuna, oyun öncesi ve sonrası oturduğum kafeteryasına kadar her karesinde tiyatronun kokusunu duyabildiğim yer. Bir de yeni bir oyun vesilesiyle Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi ekibiyle buluşuyorsam değmeyin keyfime...
Yeni oyun ‘Pencere’ nisan ayı başında perdelerini açtı. Orijinal adıyla ‘Skylight’, İngiltere’de 1995’ten bu yana sahneye konan ödüllü bir oyun. Türkiye’de daha önce Çetin Tekindor ve Zerrin Tekindor’un yer aldığı bir kadroyla sahneye konmuş. Oyun Atölyesi’ndeyse Haluk Bilginer’in çevirisiyle , ‘Pencere’ adıyla sahnelenen oyunda Haluk Bilginer, Esra Bezen Bilgin ve Kürşat Demir rol alıyor.
Bilginer’den açıklamalar
‘Pencere’ nisan ve mayıs ayında Oyun Atölyesi’nde seyirciyle buluşmaya devam edecek. Ekimde başlayacak yeni sezonun programında da yer alacak.
İşin dedikodu kısmında, bir kez daha Haluk Bilginer’in Türkiye’de dizi veya film yapmamak gibi bir kararı olmadığını, hatta asla böyle bir açıklama yapmadığını yazmayı borç biliyorum. O da hakkında yapılan haberleri hayretle izlemiş. Ülkenin böylesine önemli meseleleri varken nasıl olup da söylemediği sözler üzerinden gündem oluşturulduğunu, kendisine açıp doğrulatma gereği duymadan haber yapıldığını hiç anlamamış. İşin gerçeği, Bilginer için bu sezon sadece tiyatro oyunu olacak. Gelecek sezonda da Türkiye’de ve dünyadaki yeni projeleriyle ilgili de irtibatımızı sürdüreceğiz.
HERKESİN BİR SAKLI BAHÇESİ VARDIR
Yasak aşkın büyüsü sinemada da hikayenin çıkış noktası oluyor. Bu hafta vizyona giren ‘Saklı’ imkansız bir aşkı anlatıyor. Selim Evci imzalı filmin dünyada ve Türkiye’deki pek başarılı, ödüllü festival yolculuğundan sonra nihayet vizyonda seyirciyle buluşması mümkün oluyor. İlhan Şeşen, Türkü Turan, Settar Tanrıöğen ve Pelin Akil’in başrollerini paylaştıkları ‘Saklı’da, yasak aşk üzerinden ilk anda yaş farkı gibi gözüken meseleden yola çıkan, ahlâk kavramı, toplumsal baskılara kadar uzanan derinlikli bir hikaye anlatılıyor. Aslında Evci, hikayesini anlatırken doğru veya yanlışa dair bir önerme yapmıyor ya da bir tarafta durmuyor. Nitekim çoğunlukla sanat filmleri diye kategorize edilen türde gördüğümüz filmi sonlandırmama ya da sonunu seyircinin kendisine bırakma durumu ‘Saklı’ için de geçerli oluyor. Yine de filmin sonunda, anlıyorum ki hangi kesimden yaştan inançtan olursak olalım hepimizin bir saklı bahçesi var ve baskı artıkça saklı olan da artıyor.
NE ZOR VEDA ETMEK...
Müziğin sustuğu yerdeyim. Usta’yı, bir müzik dehasını, Atilla Özdemiroğlu’nu uğurladık. Ailesi, yakınları ve sevenleriyle ona olan son görevimizi yerine getirdik. Yüzlerce şarkı, onlarca film müziği, müzikaller, reklam müzikleri, Türkiye’de müziğe dair ne varsa hep ardında Atilla Özdemiroğlu vardı. Sezen Aksu’nun anlattığı gibi müziği ciddiye alan, ciddi bir adamdı aslında. Ama bir o kadar da sıcak bir dost, büyüklenmeyen bir ağabey, fikrine başvur-duğumuz isimdi. Son ana kadar yüzünden gülümsemesi eksik olmadı. Ama gitti, işte o yüzden diyorum, en güzel şarkılar, en iyi film müzikleri ‘eskidendi, çok eskidendi.’