Galata Kırım Kilisesi’ndeki fotoğraf sergisinin açılışına yüzlerce kişi akın etti. Peki nasıl oldu da kilisede bir fotoğraf sergisi açıldı?
Perşembe akşamı Galata’daki Kırım Anglikan Kilisesi’ndeydim. Sergi açılış kokteyllerini bünyem pek kaldırmıyor. Çünkü sergilenen eserlerden çok herkes sosyalleşmenin derdinde oluyor. Eserlere göz ucuyla şöyle bir bakılıyor. Ahali, kim var kim yok onun peşine düşüyor. Bir de ayrı bir sergi kitlesi var. Hiçbir açılışı kaçırmaz. Hedef sergi değil, yiyip içmektir. Sırf bu kitle yüzünden sergi açılışlarından uzak duruyorum. Uzunca bir dönem sergi düzenleyen biri olarak bu sanatsal faaliyetten kaçıyorum.
Sanatla ibadetin buluştuğu an
Murathan Özbek, ‘An’ı yakalamış. Öyle anlar bulmuş ki, bunu sergiye dönüştürmeye karar vermiş. Serginin açılışı kilisede yapıldı. İlk kez bir kilisede fotoğraf sergisine şahit oldum. Sanatla ibadetin buluştuğu ‘an’a şahit oldum.
Serginin sponsoru, işadamı Taha Altaylı. Sergi, İstanbul’dan sonra New York ve Moskova’ya gidecek.
Hemen bir sergi dedikodusu vereyim: Taha Altaylı, Böcek Yapım ile el sıkışmak üzereymiş.
Kilisede sergiye gitmek, bünyede tuhaf duygular yaratıyor. Hele ki, bir açılış kokteyli olması daha da tuhaf. O gece sergiye gelen yüzlerce kişi de aynı duygular içindeydi. Herkesin yüzünde bir tedirginlik hakimdi. Garip bir deneyimdi. Peki bir kilise de sergi açılışına nasıl izin veriliyor? Hâlâ merak içindeyim.
GALATA KÖPRÜSÜ’NDE HAYAT VAR
“Köprü altındayız” lafını duymalı çok ama çok uzun zaman oldu. Eski Galata Köprüsü’nde takılmanın lafıydı bu. Salaş mekan tabiri, Galata Köprüsü sayesinde hayatımıza girdi. İstanbul’un en salaş ve lezzet dolu mekanları, köprü altındaydı o yıllar. Üniversite gençliğinin bir numaralı adresiydi köprü altı. Gençlik burada takılır, yer, içer, eğlenirdi.
Önceki gece yeni Galata Köprüsü’nün altında bir mekana yemeğe gittim. Eskiden eser kalmamış. Turistik bir yer olmuş çıkmış. Neredeyse tüm mekanlar ucuzluğu kanıtlamak için kapılara listeler koymuş.
“Balık nerede yenir?” sorusunun cevabını yıllar sonra buldum. Elbette denizin üzerinde... Manzarada şehir hatları vapuru var. Köprünün üzerinden yüzlerce olta atılıyor. Oltaya takılan balıklar çekiliyor... Böyle bir manzara eşliğinde balık yemenin keyfi de başka.
Köprü altında Balık Noktası adlı restorandaydım. Klasik mezelerin yanı sıra kerevizli bir meze yedim ki, masadaki herkesin hâlâ dilinde. Öyle salaş falan bir yer değil. Klasik bir balık restoranı havasında, fiyatlar Boğaz’daki restoranlar gibi el yakmıyor. Makul denebilecek düzeyde. Dışarıda balıklar canlı canlı sergileniyor. En tazesinden balık yemek istiyorsanız bir ara köprü altına uğrayın.
NiŞANTAŞI’NIN EN YENiSi MY WAY
Selma Şeşbeş ve Onur Gülmek için Nişantaşı’nın gediklisi diyebilirim. Yeni yılda Nişantaşı, yeni bir mekan kazandı. Onur Gülmek, My Way adını verdiği mekanda ilk patronluk deneyimini yaşıyor. My Way Nişantaşı, erkenden eğlenmek isteyenler için bir adres. Geçen gece uğradım. Lounge denilen hadisenin en gerçek örneği olmuş. Müzikler şahane, kafa ağrıtmayan türden. Keyif veriyor, eşlik ediliyor. My Way’e gidilir, eğlenilir, yenilir, içilir.
BEBEK BiBER’DEN RÖTARLI AÇILIŞ
Nişantaşı’ndaki Biber, uzun bir süre kapalı kaldıktan sonra geçen aylarda yepyeni bir işletme eğlencesine kaldığı yerden devam etmişti. Bebek’teki Biber ise geçen hafta içi nihayet açıldı. Biber’lerin başına cemiyet hayatının tanınmış isimlerinden Cengiz Karavan geldi. Hemen söyleyeyim, şahane bir manzarası var. Boğaz’daki en iyi teraslardan biri diyebilirim.