Son zamanların en gözde konusu, dışarıda yemek yediğinizde adisyona ilave olarak eklenen ücretler. Herkesi içten içe rahatsız etse de kimse sesini çıkarmadan ödüyor. İşte hesapla birlikte ödediğimiz kuver, servis ücreti ve tip nedir? Ne değildir? Gelin bakalım...
Tip (Bahşiş) ne demek?
Aldığınız servisi hızlandırmak için verdiğiniz ücret. Daha iyi ve hızlı servis almanızı sağlar. Tip (To insure promptitude) baş harflerinden geliyor. Yoğun ve ünlü mekanlarda çok işe yaradığını söylemeden geçmeyelim. Daha masaya oturur oturmaz vereceğiniz Tip size şahane bir kapısını açar.
Kuver ise Fransızcadan dilimize geçti. Ekmek ve su parası olarak biliniyor. Aslında lüks yerler için geçerli. Masa örtüsü, çatal, bıçak, şamdan, bardak gibi (Bunların lüks olmasıyla şartıyla) servise sunulmasından dolayı alınan ücret. Türkiye bu kullanılan malzemelerin lüksünü ender yerler kullanıyor ki, adisyonda olmaması gereken bir hizmet bedeli olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Servis ücreti ise aslında Tip’in resmi hali diyebiliriz. Eğer hesabınızda servis ücreti yazıyorsa ayrıca Tip bırakmanıza gerek yok. Genellikle hesabınızın yüzde 10’u geçmeyecek şekilde alınıyor. Servis ücretini işletmede belirli kesintilerden sonra yüzde 6’sını mekandaki çalışanlara veriliyor. “Şimdi bir tabak yemek yedik meğer yemeğin dışında ne çok şeye para veriyormuşuz” dediğiniz duyar gibiyim. Mekanlara tavsiyem sadece servis ücretinin olmasını yönünde.
İnternetten sattığı yemekleri şimdi restoranında servis ediyor
Sultanahmet’te bir otelin teras katındayım. Yarışma programlarından tanıdığımız Esra Tokelli’nin imzasını taşıyan Amiral Restaurant’a gittim. Tokelli yarışmalara katılmadan önce evde yaptığı yemekleri internet üzerinden satıyormuş. Yarışma sonrası hayatı değişmiş ve Amiral Restoran’ın kaptan köşküne oturmuş. Fıstıklı kuru dolması, lahanalı midye dolması, vişneli yaprak sarması çok lezzetiydi. Tüm günü mutfakta geçiyor. Sürekli yeni lezzetler yaratma sevdasında. Restoran minik, şahane bir Boğaz manzarası var. Deneyin derim.
İstanbul’un yolu da altın
İstanbul’da kimse aç kalmaz. Biraz aklı olan para kazanacak yol buluyor. Beşiktaş’ta taksi bekliyorum bir umut. Biri belirdi yanımda; “Moto taksi ister misin?” diye fısıldadı. Baktım olacak gibi değil, taksi yok piyasada. Atladım motorun arkasına, beş dakikada Nişantaşı’na atıverdi. Yolda laflıyoruz, motorcuyla, meğer epeydir bu yeni model taşımacılık varmış. Taksi yoksa motor var. İstanbul’da yayılmışlar; “Ekmeğin peşindeyiz, iş çok yolda kalanının imdadına yetişiyoruz” diyor. Motordan indim, bu kadar kısa mesafe için 30 TL ödedim. Hem korsansın, hem motorsun hem de pahalısın. He insaf neresinden bakarsınız bakın yanlış.
Bir çırpıda şehir turu
Şairler Kahvesi: Akaretler’in hemen başındasın. Adına bayıldık. Zincir kafelerin monotonluğundan çok uzaktasın. Her yerinde ünlü şairlerin şiirlerini koymaya devam et.
Nobu: Ritz Carlton Oteli’nin içindesin, sanırım sen Türkiye’nin en pahalı restoranısın. Haberin olsun. Gidenlerin dilinden düşmüyorsun.
Sıralı Kebap: Çok ünlüsün, Türkiye’nin belli başlı şehirlerinden varsın. Temmuz ayı itibarıyla Etiler’de hizmet vermeye başlayacaksın. Merakla bekliyoruz.
Zıpkın: Arnavutköy’ün en gedikli balıkçılarından birisin. Özellikle üst katındaki Boğaz manzaran bizi bizden alıyor. En çok sevdiğimiz de “Biz işimizi ve sizi çok seviyoruz” sloganın. Erhan Görücüoğlu’nun her fırsatta dilinden düşürmediği bu slogan bizi Zıpkın’a çekiyor.