2017'de İrem Derici ile formula araba pistinde fotoğraf çekimi ve röportaj yapmıştık. O zamanlar çok zayıflamıştı hatırlarsanız. Belki de ülkece en büyük derdimiz İrem'e biraz kilo aldırmaktı.
O çekimde İrem giyeceği tüm kombinleri kendi yaptı. Her stilin hikayesi vardı. Bir tanesi 'savaşçı İrem'di. 'Herkese, her şeye rağmen kendi bildiğini okuyan ve ayakta dimdik duran İrem bu halim' diyordu. Ne fotoğraflar çıkmıştı var ya ortaya... Bir de İrem öyle vermişti ki manşeti bana; 'silikon taktıktan sonra kadınlık oranım %99'a çıktı' diye. Basının her organında bu röportajın yansımalarından tut da, internet sözlüklerinde başlık açıp tartışacak kadar...
Şimdi yıl olmuş 2022 ve ben neden bu hikayeyi anlatıyorum?
Çünkü İrem ne yapsa konuşuluyor. Yetenekleri ve zekası bir tarafa 'star' hayatını sansasyonel çıkışlarıyla besliyor. Magazine şahane malzeme veriyor.
Bunu bilenler de elinde testisiyle 'bu akan çeşmeden bize de su yok mu' dercesine İrem'in dibinde bitiyor.
İrem çok zeki ve sahici bir insan. Aynı anda 'zeki ve sahici' olmanın şöyle bir handikapı var: 'herkesi kendin gibi sanmak'.
Mesela sen dürüst biriysen, herkesin sana karşı dürüstlüğüne inanmak istersin.
Kendine olduğu kadar, karşına çıkan her şeye... Aşk, insanın zaafıdır.
İrem'in son yaşadığı aşka da çok saygı duyuyorum.
Aşık bir kadından ne beklenirse onu yaptı. Üstüne 'gerçek bir şöhreti tattırdı'.
Seviyorsan her şeyini paylaşırsın zaten.
Ama bazen bir şeyler sırıtır, insanın gözüne batar.
'Bu ilişkide olmayan bir şeyler var...' dersin. Neresinden bakarsan bak 'samimi' gelmez.
Nitekim gelinen son duruma bakarsak ilişkideki erkek figürün konser takvimini doldurmak derdinde olan 'çeyrek popçu' olduğunu İrem kendisi söyledi.
İrem...
Dün akşam Egeyurt konserinden gelen görüntüleri defalarca izledim.
Sana layık olan aşkın en güzelini bir kez daha yaşamış ve yaşatmışsın.
Sen tanıdığım en güçlü kadınsın.
Unutma ki, bu ne ilkti ne de son olacak.
Ama kendini lütfen değiştirme.
Duygularını kapatma.
Duvarlar örme.
Yine sev ve aşık ol.
Cannes'da 100 Euro Çaldırdım
Bayram tatilinin şanslılarından biri benim. Güney Fransa'da şahane bir hafta geçirdim. Fransız Rivierası (Côte d'Azur) olarak bilinen bu bölgeye ilk kez gittim.
Rota Marsilya ile başladı. Keşmekeş bir şehir. Her yerden göç var. Fransa'nın ikinci büyük şehri. Sabunuyla ünlü. Sabunları şehir merkezindeki dükkanlar yerine, pazar yerlerine kurulan tezgahlardan çok daha ucuza aldım. Yakın arkadaşım deniz mahsullü makarna yedi bir mekanda. Bugüne kadar yediği en iyi yemek olduğunu iddia ediyor hala.
İki gün sonra otobüsle ve sadece iki saatte Cannes'a geçtik. Hava mükemmeldi. Film festivali hazırlıkları devam ediyordu. Denize girip sezonu açtık. Ama o denizin suyu var ya... Buz gibiydi buzzzz. Bozcaada denizi bile Cannes denizinin yanında sıcacık kalır.
Cannes'a giderseniz herhangi bir kafede pesto fettucini yemeniz lazım. Burası İtalya'mı, güneyde sahilde ne makarnası demeyin. Aklınızı kaçırırsınız. Sonra dönüp bana teşekkür edersiniz.
Peki sen ömründe bir kere Cannes'a git, o kadar dünya starının durduğu kırmızı halıda bir kare fotoğraf çektirmeden geri gel. Vallahi öyle oldu. Halıyı boş çekmişim. Aynısı internette de var zaten.
Bir de üstüne pazar yerinde montumun cebinden 100€ çaldırdım. Oldu mu evlat acısı... 100 Euro'ya 100 tane kruvasan, 50 tane makaron ya da 33 tane kahve alabilirsin mesela.
Nasıl çaldırdım bilmiyorum, düşmüş de olabilir. Ama o cepten düşecek gibi de değildi. Pazar yerinde her türden insan var. Bu arada pazardaki tezgahların güzelliğini bir görseniz, tam bir tablo.
Cannes'ın gün batımı da, akşamı da başka bir güzel. Sabaha kadar sokaklarda takıldık. Çok da eğlendik.
Ertesi gün Cannes'dan trenle Nice'e geçtik. Aşık oldum şehre. Pastel renkler hakim. Floransa'ya benziyor. Şehrin merkezindeki meydanın düzeni kusursuz. Alışverişlerimi burada yaptım. Pek çok marka var. Bir çanta dolusu Fransız peyniri de aldım marketten. Hem de nasıl ucuz.
Bu beş günlük kısa tatilin son durağı da Monte Carlo'ydu. Nice'den trenle yirmi dakika. Şansımıza hava bozdu. Bulutlu ve kapalıydı. Formula pistinden yürüdüm ama. Prensesin sarayını da gördüm. Port'a karşı bir şeyler de içtim. İçimde kalmadan istediğim her şeyi yaptım.
Unutmadan,
*Hande Yener yakında yeni şarkısını çıkaracak. Şarkının ismi 'Aklımda'.
*Gülçin Ergül 'Gökyüzü Çağırdı Aşkı' çok güzel şarkı.
*Sıla'nın 20 Mayıs'ta 15 şarkılık yeni albümü çıkıyor.
*Gülşen'in sahne kostümünü ilk kez beğenmedim. Maviyi yakıştırmadım.
*Yıldız Tilbe'nin Harbiye Açıkhava konseri full, Ayta Sözeri'ninki yarı yarı doluydu.
*Fransız peynirleri çok güzelmiş, sanırım ilk kez yedim.
*Haftaya İspanya tatiline gideceğiz.
*Mayıs bitmeden Mardin Midyat'a gitmek istiyorum.