Hayat, üç perdelik bir tiyatrodur. Son ve üçüncü perdesi 50'li yaşlardan sonra başlar. Çocukluk ve gençlikteki vurdumduymazlığın yerini, orta yaşlarda kendini gösteren hastalıkların korkusu alır
Daha ölümü ve acıyı tanımadığımız çocukluk günlerine dönelim. Rahmetli babaannem, “Oğlum, biz dağın ardındaki güneşiz. Şimdi varız, biraz sonra yokuz” dediği zaman ne kadar da üzülürdük. "Şimdi bunu söylemenin zamanı mı?" diye içimizden onu kınardık. Söylediklerinin ne kadar önemli olduğunu onu kaybedince anladık. Ailemize ölüm acısı, ilk onunla düşmüştü. Yüreğimizin yandığını hissetmiştik.
Gençlik yıllarında hayatın gerçekleriyle tanışma ve onlarla yüz yüze gelme günleri başlamıştı. Acı ve ölüm yokmuş gibi hayat kavgası içinde kaynayıp giden günler... Duygularımızın, deneyimlerimizin, öfkelerimizin, sevinçlerimizin, sevgilerimizin, büyük bir hızla yaşandığı gençlik yılları... Bu hız içinde, fırtınalarda sığınacağın limanları keşfetmek, bazen de onlara sığınmak.
Telaşın başlama zamanı
Orta yaşlarda hayatın değişmez kuralları gelir: Sorumluluklarının ağırlığını taşıyan ve hastalıklarla tanışan bir beden, hareket özelliğini yavaş yavaş kaybetmiş, organların tek tek kendilerini tanıştırdığı dönemler, yani hastalıklar zamanı.
Vücudun ihanetleri, tehditleri, yakın çevrendeki insanlarla ilgili üzüntü veren ve hayatı zehir etmeye yeten haberler. İşte hayatın kanlı üçüncü perdesi açılmıştır. Artık her gelen telefonla "Kötü bir haber alacak mıyım?" telaşı ve korkusu, "Yarın ne olacak?" endişesi, teselli olarak görülen "Akıl sağlığıma bir şey olmasın." Ve eski sorumsuz ve sorunsuz günlerle yaşamaya çalışırsınız. Dudaklarınızdaki tebessümü onlarla davet edersiniz yaşamınıza. Küçük bir meltem rüzgarı gibi size dokunup geçerler. Çevrenizdeki yüzlerin daha da asıldığını, gülümsemelerin yok olduğunu görürsünüz.
Şarkılar artık eski şarkılar değildir. Şiirler yüreğinizi titretmez, elinize kaleminizi alıp şiir yazamazsınız çünkü kalem ve kağıt küsmüştür size. Anıların hep güzellerini hatırlamaya çalışırsınız. Hüzün, istemeseniz de girer bu güzel anıların aralarına. Yasaklar bütün zulmüyle girer sofralarınıza. Sevdiğiniz yiyecekleri yiyemezsiniz. Çünkü sağlık için ön şarttır bu yasaklar. Kendinizi düşünürken çevrenizden, çevrenizi düşünürken kendinizden koparsınız. Yeni sevgilere, aşklara, hayallere gücünüz kalmamıştır.
Açılmıştır tiyatronun üçüncü perdesi: Işıklar sönmeye yüz tutmuştur, sesler de azalmaya. Sisler kaplamıştır sahneyi. Yine de gayret edersiniz rolünüzü iyi oynamaya, insan ilişkilerinizi iyi tutmaya. Önünüzde keyifle uçan kelebeğin ömrünün çok kısa olduğunu düşünerek hem hüzünlenir, hem de sevinirsiniz, benim ömrüm daha uzun diye. Kargayı, kaplumbağayı kıskanırsınız uzun ömürleri yüzünden. Babaannenizin sesi gelir kulaklarınıza. 80’li yaşlarda “Can civan” derdi. Demek ki yaşamın içinde ışık ve dinginlik olduğunu düşünürmüş, yaşamaya değer kabul edermiş.
Perde kapanır, oyun biter
Geriye baktığınız zaman akıl sağlığınız yerindeyse, hayatınızı anlamlı hale getirmişseniz, dostluklarla, sevgilerle hayatı süslemişseniz büyük pişmanlıklarınız olmaz. "Ne iyi yapmışım" dersiniz. Çok uzun fakat sağlıksız bir ömrün güzel olacağını söylemiyorum bir hekim olarak. Bazen çok kısa ömürlere de erişilmez işler, duygular sığdırabilirsiniz. Önemli olan bu kısa hayatı anlamlı kılma sanatıdır. Çünkü yaşamak bir sanattır. Bütün sanatlar gibi uçsuz bucaksızdır. Bütün sanatlar gibi saygıdeğerdir, ağlayarak geldiğimiz dünyadan gülerek gidebilmektir hakkını vererek.
Şairin dediği gibi: "Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine yaşamaktır bu kısa ömrü."
Hoca Nasrettin gibi ağlayıp, Bayburtlu Zihni gibi gülebilmektir. Bir dantel gibi işleyebilmektir yaşamdaki güzellikleri sabırla. Ve perdenin kapanması, ışıkların sönmesi noktasında "Buraya kadar" diyebilmektir sevinçle ve gururla. Öbür dünyaya sıkılmadan "Merhaba" diyebilmektir bir diğer gerçeğe yolculuk başlarken. Perde kapanır. Oyun biter. Teşekkürler Shakespeare, bize bir doğrunun ışığını gösterdiğin için. Teşekkürler dünya, bizi misafir ettiğin için. Kusurumuz varsa affola diyebilmektir dünyaya, yaşama ve Yaradan’a.