Topraklarında tarihlerden beri hoşgörü ve sevgi çiçekleri açan bu güzel coğrafyada yaşayan insanlara ne oluyor? Bu değerlerini bir bir kaybediyorlar mı?
Bugünkü yazımda özgüven eksikliğinden bahsedeceğim.Yıllar boyu insanlarımıza eğitimlerinde olsun, iş hayatlarında olsun, sosyal yaşamlarında olsun hep şu verildi: “Biz bu işi beceremeyiz, bizim çok eksiklerimiz var, biz yetersiziz” dendi. 1950’li yıllarda çok yaygın kullanılan bir ifade vardı. “Biz bir toplu iğneyi dahi yapamıyoruz.” Bu o kadar yaygın kullanılan bir ifadeydi ki en cahilinden en eğitimlisine kadar o dönemlerde her insan anlatımının bir yerinde bu sözcükleri kullanırdı. Özellikle bireysel bir başarıdan söz edilirken o başarıyı gölgelemek için kimse kullanmaktan çekinmezdi bu ifadeyi. Bana göre bir toplumun özgüvenine vurulmuş en büyük darbeydi.
Biz o dönemin çocukları bunlarla büyüdük. Fakat ne iyi ki masallarımız vardı büyüklerden dinlediğimiz, insana ait tüm güzellikleri içinde bulunduran. Hayaller,sevgiler, erişilmezler...
Ferhat’ın tek başına dağı delebildiğini, insanın isterse ne kadar güçlü olabileceğini bu masallar bize öğretmişti. Bu masallarla çok güzel dünyalar kurardık. Bu hayal dünyalarının bir yerinde de kendimize yer bulurduk. Dünyalarımızı büyütürdük, küçücük dünyamızda...
Çocukların, gençlerin motivasyona ihtiyacı var
Hiç unutmam ilkokul 5. sınıf hocam Mehmet Salih Bey bir gün bana “Aferin, sen leb demeden leblebiyi anlıyorsun.” demişti. Bütün hayatım boyunca o ifadeyi o motivasyonu unutamadım. Hayata daha cesur, daha güvenli bakmamı sağlamıştı.
Sonraki yıllarda Pertevniyal Lisesi’nde iken fizik hocam Hüseyin Bey’in tüm sınıf önünde benimle alay edişi ve beni küçük düşürücü ifadeler kullanması da tam tersi yaralamıştı beni. Kendisine yine de teşekkür ediyorum. Çünkü o hırsla daha sonra tıbbiye imtihanını kazanmıştım.
Beni tahtaya çağırdı
Olay şöyle gelişti. İstanbul’a yeni gelmiştik. Pertevniyal Lisesi’ne kaydımı yaptırmıştık. İlk fizik dersi. Hoca sınıfa bir soru sordu bilgileri tazeleme açısından. Baktım hiç kimse parmak kaldırmıyor. Ben de Trabzon Lisesi’nden gelmişim. Trabzon Lisesi’nin iyi zamanları. Kendime güvenim tam. Ben parmak kaldırdım soruyu cevaplanmak için. Hoca beni tahtaya çağırdı alaycı bir ifadeyle. “Gel bakalım, arkadaşlarına sorunun cevabını anlat.”
Ben de tahtada yazıp anlatmaya başladım. Ben anlattıkça hoca başını doğrudur anlamında sallıyordu. Ben de o hevesle devam ediyordum. Sonunda hoca ön sırada oturan bir arkadaşa seslendi. “Tenefüste hatırlatın, bu yeni gelen arkadaşa bir mavi boncuk alalım.” Ben Anadolu insanının saflığıyla ona da inandım. Herhalde ilk ders olduğu için not defterleri yoktu ve mavi boncuk vermek belki buralarda adettendi. Yine devam ediyorum, kendimce soruyu cevaplamaya. Sonuna doğru hoca bana acaba yeni bir fizik kitabı yayınlamayı düşünüp düşünmediğimi sorduğunda ilk defa geldiğim İstanbul’da ve lisede sınıfın önünde benimle alay ediyordu. Bunun bir gencin ruhunda yaratacağı fırtınaları düşünebiliyor musunuz? Gözlerim karardı, bayılacak gibi oldum. Müthiş bir utanç içindeydim. Sessizce gidip sırama oturdum ve bu olayı hiç unutamadım. Benim özgüvenime vurulan en büyük darbeydi.
Gelin ezberi bozalım
O açıdan özellikle hocaların çocukların eğitiminde onların özgüvenlerini zedeleyecek hiçbir davranış içinde olmamaları gerektiğini düşünüyorum. Toplum için de aynı şeyler geçerli. Biz adam olmayız sözünü bilerek bize ezberlettiler.
Gelin bu ezberi bozalım. Bir ülke olarak küçük olmadığımızı, sorunları çözecek bilimsel ve toplumsal her türlü altyapımızın olduğunu, insanlarımızdaki girişimsel ruhun birçok ülkeden daha iyi olduğunu, kültürümüzün ve tarihimizin bize getirdiği değerlerin de bizim farklılığımız olduğunu hem birbirimize hem dünyaya öğretelim. Birbirimizi sevmeyi ve hoşgörüyü tekrar hayatımızın bir parçası yapalım.Ve toplumsal bir seferberlik başlatalım.
Gücü yönetmek önemli
Bu millet neleri başarmıştır. Bunu neden başaramasın. Böyle güzel bir coğrafyaya, böyle muhteşem bir tarihe sahip olan bu insanlara yakışmaz mı?
Ne mühendislerimiz, ne doktorlarımız, ne mimarlarımız, ne işadamlarımız v.s. dünyadaki diğer meslektaşlarından aşağı değiller. Bu motivasyonu ve gücü de yönetmek bizi yönetenlere düşüyor, siyasete düşüyor.
Lütfen kısır kavgaları, hep tekrar edilen yanlışları bırakın, kucaklaşın. Bu ülkenin ve insanlarının önünü açın. Bir tek ihtiyacımız bu, bu da parayla değil...