Liseyi bitirmişsiniz, üniversite sınavlarına giriyorsunuz ve yüksek puan alarak herhangi bir tıp fakültesinde eğitime başlıyorsunuz. Çok büyük idealleriniz, hayalleriniz var. Bütün işler kutsaldır. Fakat siz en kutsalını, insan sağlığına hizmet etmeyi seçmişsiniz. Zorlu bir altı senelik eğitimden sonra tıp fakültesini bitiriyorsunuz. Önünüze iki yol çıkıyor: Ya pratisyen hekim olarak devam edeceksiniz ya da herhangi bir konuda ihtisas yapıp uzman olacaksınız.
Okulu bitse de eğitim sürüyor
Asistanlık döneminiz başlıyor. Bu, en zor dönemlerden biri. Aldığınız devlet memuru maaşı. Fakat eğitiminiz için şart olan kitapların fiyatları çok yüksek. Bu kitaplara da sahip olmalısınız. Sosyal konumunuz sebebiyle gecekondu mahallelerinde de oturamazsınız.
Hastanede çalışırken de ne geceniz belli ne gündüzünüz. 24 saatin yetmediği zamanlar olur. Nöbet ertesi, sabaha kadar hasta bakmışsınız veya ameliyathanede kalmışsınız ertesi gün evinize gidip uyuyamazsınız. Çalışmaya mecbursunuz. Çünkü sizden istenen, sizi bekleyen görevler vardır. Ayrıca o yorgunlukla, geçim sıkıntısı da üzerinize binince hastanın yüzüne gülecek haliniz kalmaz. Ama sizden hastaya tebessümle bakmanız istenecektir. Çünkü doğru olan budur. Uğraştığınız kişiler hastalardır. Gece gelen telefonlara alışmalısınız.
Ortalama beş senelik asistanlık eğitiminiz biter. Üniversitede ihtisas yaptıysanız akademik kariyere kalmak için çok daha beceri sahibi olmanız gerekmektedir. Aynı işlem devlet hastaneleri için de geçerlidir. Beceri sahibi veya başarılı olmanız da yetmez. Üstünüzdeki hocalarla iyi geçinmeniz gerekir.
‘Bununla geçinmeyi öğren’
Lise sonrası eğitiminiz böylece 11 seneyi bulur. Ve siz dört veya beş yıl eğitim gören insanlarla devletin gözünde aynı ücret veya daha az ücret alan konumda olursunuz. Size verilen aylık ücreti çok bulanlar da çıkar. “Bununla geçinmeyi öğren” diyenler de.
Dünyada siyasal ideolojilerin iflas ettiği dönemde sizin yaşamınızı ideolojik olarak yorumlamaya kalkarlar. Daha bitmedi. Erkek doktorların önüne askerlik çıkar. Ayrıca tüm doktorlar için mecburi hizmet vardır. Hiçbir meslek grubunda bu kadar katı uygulanmayan tüm yaptırımlar sizin için geçerlidir. Liseden sonra ortalama 15 seneniz böyle geçer.
Sonra gelip bir hastanede çalışma şansı bulursanız, orada size verilen ücrete sesinizi çıkarmadan katlanmak durumundasınız. Çünkü itiraz hakkınız yoktur. Aldığınız ücret dört veya beş yıllık üniversite mezunlarının aldığı ücrete eşittir. Askerliği çıkarırsak yedi - sekiz sene çalışmış, eğitilmiş olmanıza rağmen.
Sağlık sisteminin genel işleyiş kuralı olarak sizi ekonomik durumunuzdan dolayı av gibi gören, promosyon ve reklam kampanyaları karşınıza çıkar. Ya bunlara evet diyeceksiniz ya da kaderinize razı olacaksınız.
Bunlar sizin kişiliğinizi ve hayallerinizi satın almak isteyen kampanyalardır. Kongre organizasyonları ve hediye kampanyaları. Ya elinizin tersiyle itip ideal hekim olma yolunda ilerleyeceksiniz ya da bunlara teslim olacaksınız. Teslim olduğunuz zaman kendinize ve vicdanınıza hesap veremeyecek duruma geleceksiniz.
‘BANA NE’ DEMEYiN!
Bazen de size bazı dönemlerde “Bunlar bayrağın ucunu bile parayla tutar” diyenler çıkar. Üstünüzden siyaset yapmak isteyenler sizinle bir kukla gibi oynamaya başlar. Halkın beğenisini kazanmak adına.
Günümüzde hiçbir meslek grubunda akla gelmeyen ve uygulanmayan sosyal politikalar, modası geçmiş ideolojiler siz söz konusu olduğunuzda gündeme gelir.
Mesleğinizden utanabilirsiniz
Her zaman ücretinizin hep yüksek olduğu dile getirilir. Ve siz buna ses çıkaracak durumda değilsiniz. Büyük hayallerle başladığınız bu meslek, bazen utancınız haline dönüşebilir. Parayla vicdanınız arasına sıkışmış halde.
Şimdi hastanelerde ve sağlık hizmeti gören yerlerde performans uygulaması yapılacakmış. Yani ne kadar çok iş görürsen karşılığında o kadar para alacaksın. Yine toplumun gözünde idealleri, meslek ahlakı elinden alınmış, para için birtakım işleri yapan suçlular olarak görülmeye başlayacaksınız. Daha uygulama başlamadan bunlar konuşulmaya başlandı.
Ey insanlarım! Ey yönetenler!
Sizlerin sağlığı için ve sağlığınıza hizmet için gecesini gündüzünü düşünmeyen, bu hizmette kendi sağlığını da bazen tehlikeye atabilen, bazen öfkeli bir hasta yakını tarafından haksız yere darp edilen hatta öldürülen bu insanların üzerinden kızgın bakışlarınızı çekin. Onların da birer insan olduğunu unutmayın. Bilin ki onların ruh sağlığı, beden sağlığı ve yaşam koşulları iyi olduğu zaman sizin sağlığınızla çok daha iyi ilgilenecektir. Daha yararlı olacaktır.
İşte büyük ideallerle, büyük hayallerle başlayan bir mesleğin ülkemizde geldiği nokta. Bu meslek grubunu eskilerde olduğu gibi onurlu yerine oturtmak, onun değerini bilmek biz hekimlerin, yönetenlerin, meslek odalarının ve halkımızın birincil görevidir.
Bu defa “Bana ne!” demeyin.