Gıdaların raf ömrünü uzatmak için kullanılan katkı maddeleri, astımdan erken doğuma pek çok sağlık sorununu beraberinde getiriyor. Peki tüketici olarak ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?
Hızlanan hayatımızda çabucak tüketmek zorunda kaldığımız gıdalar, ciddi oranda katkı maddeleri içeriyor. Aslında gıdalara katkı maddesi eklenmesi, M.Ö. 3500’lü yıllara dayanıyor. Bilinen en eski katkıların tuz ve odun tütsüsü olduğunu ve Mısır’da kullanıldığını biliyoruz. Ortaçağ’da da bunlara nitrat ekleyerek hem etin çabuk bozulması engellendi hem de renginin sağlıklı kalması sağlandı.
1900’lü yıllarda bile gıda katkı maddelerinin dünyadaki pazarı 10 milyar dolara ulaşmış, 1965 yılında sadece ABD’de 300 bin ton gıda katkı maddesi kullanılmış. AB ülkelerinde bu maddeler, ‘E’ numaralarıyla kodlanıyor. Bu kodların anlamları şöyle:
1- Renklendiriciler: E100-180
2- Koruyucular: E200-297
3- Antioksidanlar: E300-321
4- Emülsifiyer ve stabilizatörler: E322-500
5- Asit-baz sağlayıcılar: E500-578
6- Tatlandırıcılar, koku verenler: E620-637
7- Geniş amaçlı gıda katkı maddeleri: E900-927
Yediklerimiz hasta ediyor
Bu maddelerin insan vücudu üzerinde reaksiyona yol açtığı biliniyor. Avrupa’da nüfusun yüzde 0.03-0.1’nde gıda katkı maddelerine karşı duyarlılık tespit edildi. Renklendiricilerden bazılarının astım, deri döküntüsü ve migrene yol açtığı kanıtlandı. Bu nedenlerle Norveç ve İsveç, besinlerde kullanılan renklendiricilerin tamamını yasakladı.
Özellikle salam, sucuk , pastırma yapımında kullanılan nitratların kanserojen bileşiklere dönüşebildiği de biliniyor. Tatlandırıcılarda kullanılan E951 (Aspartam) maddesinin gastrite neden olduğu izlendi. Benzer maddelerin mide ve bağırsak mukozasının bozulması, ishal gibi şikayetlere yol açtığı da klinik deneylerle ortaya kondu.
Anti-oksidan maddeler de tehlikeli
Sözde, gıdaların bozulmasını önleyici anti-oksidan gıda katkı maddelerinin yan etkileriyse daha dramatik. Nitrat gruplarının kanserojen yan etkileri yanında kanın oksijen taşıma kapasitesini azalttığına dair veriler mevcut. Bisküvi, gofret, kek kurabiye ve cipslerde kullanılan E223 (Sodyum meta bi sülfit), astımlı hastalarda atağa neden oluyor. Margarinlerde, alkolsüz içeceklerde, ketçap ve soslarda kullanılan E210’sa (Benzoik Asit) deri döküntüleri ve migren riskini artırıyor. Hazır çorbalarda, et ürünlerinde ve çerezlerde kullanılan E621 (Monosodyum Glutamat), baş dönmesi ve çarpıntının nedeni.
Biz hekimlerin en çok korktukları grup, hamileler ve bebekler. Hamilelerde E150d (Karamel), düşük bebek ağırlığına yol açıyor. E321 denilen katkı maddesiyse emzirme döneminde kilo alımında azalmaya sebep oluyor. E239, erken doğum riskini artırıyor.
Neler yapılabilir?
Gıda katkı maddelerinin insan sağlığı üzerindeki kötü etkileri ne yazık ki saymakla bitmiyor. Bu maddelerin etkilerinden korunmak için bazı basit önlemler alınabilir:
- Gıda üreticileri bilinçlendirilerek üretime girecek zorunlu maddelerin önerilenden fazla kullanılması önlenmeli.
- Tüketici, gıda katkı maddelerinin zararları konusunda aydınlatılmalı.
- Tek yönlü beslenmeden kaçınılmalı.
- Günlük diyetin ancak çok az bir bölümü hazır yemeklerden oluşmalı veya mümkünse beslenmeden çıkarılmalı.
- Tüketicinin sağlıklı gıdalarla beslenme, bilinçlendirilme ve korunma hakkı yerine getirilmeli.
- Tüketici, etiket okumalı.
- Adresi belli olmayan gıda üreticileri denetim altına alınmalı.
- Adresi ve üretim kalitesi belli olmayan maddeler, sadece fiyat kaygısından dolayı tüketilmemeli.