Çoğu kez hayatımıza yön veren kaygılarımızdır. “Yarın ne olacak?” dedirten korkular, yakınlarımızla bile paylaşama-dığımız tedirginlikler...Bu duygular, dudağınızdan tebessümü alır
Bu yazıyı yağmurlu bir İstanbul sabahında yazıyorum. Kulağıma çıkacak haberler geliyor: “İstanbul sele teslim oldu.”
Bu bize yağmurun bir felaket olduğunu anımsatıyor, hüzünlendiriyor. Halbuki dönün bir de toprağa, bitkilere bakın. Acaba onlar için de bir felaket mi yağmur? Yoksa onların tüm sermayesi ya da hayat kaynağı mı? Siz de iyi olmadığını düşündüğünüz olaylara farklı gözle bakmaya çalışın. İçinde güzellikler taşıdığını, sizi yanlışlardan ve kötülüklerden koruduğunu, mutluluklar getirebileceğini unutmayın. Umudu ve sevgileri kaybetmeyin, bunlar her zaman yanınızda taşıdığınız hazineler olsun.
Bir hekim olarak tüm tedbirleri alamasam da hayata ve geleceğe hep iyi bakmaya çalıştım. Çünkü hastalıklar yaşamdaki sıkıntılarla ve sorunlarla beraber yolculuk ederler. Bunu unutmamak gerekir. Çok küçük hastalıkları bilinçsizliğinizden dolayı büyük dertler haline getirmeyin. O küçük hastalıkların sizleri hangi büyük sorunlardan koruduğunu düşünün. Yani yaşama iyi bakmaya çünkü insan ömrü çok uzun değil. Onu, kin ve nefretle, sevgisizlikle doldurmayın. Hayatı cehenneme çevirmeyin.
Sonbahar ağaçları gibi
3-4 gün önce kayınpederim Ahmet Fevzi Zorer rahmetli oldu. Mekanı cennet olsun. 90 yaşındaydı. Ve ben hiçbir şeyden şikayetçi olduğunu duymadım. Çok inançlı bir insandı. Kimse için olumsuz düşüncesi yoktu. Ayrıca belirgin bir hastalığı da yoktu. Beslenmesine dikkat ederdi. Öldüğü gün sabah namazından sonra uykuya yatmış. Ve kahvaltıya uyanamamış. Tıpkı şairin dediği gibi: “Uyudun uyanmadın olacak...”
Şimdi gazetelerde ve televizyonlarda sıkça rastlıyoruz. Uzun yaşamanın sırları konusunda herkes farklı şeyler söylüyor. Söylenenlerin bir kısmı doğru, çoğu yanlış. Yaşlılar “Artık benim yapacak bir görevim ve yerine getirecek sorumluluklarım kalmadı” deyip yaşamdan parça parça kopuyorlar. Sonbaharda yaprakları dökülen ağaçlar gibi. Dalların kırıldığı gibi. Önce insanın içindeki çocuk ölüyor hiç ölmemesi gereken. Gözlerdeki ışık kayboluyor.
Destek olun
Yemeklerini yememeye başlıyor, hayata küsmüş gibi bakıyor ve ölüme yakınlaşıyorlar. İşte bu noktada yaşlıların yakınlarının araya girip yaşamın henüz bitmediğini onların daha çok yapacakları olduğunu hatırlatmaları gerekiyor. Yaşama bir yerlerden tutunmalarını sağlamak için. Hiçbir zaman uzun yaşamanın iyi olduğunu söyleyemeyeceğim, sağlıklı olmadıktan sonra. Başkalarına muhtaç, kendi günlük işlevlerini yerine getiremeyen bir insanın yaşamında ve ruhundaki fırtınaları bilmek biraz zordur, hekim olsan bile... Sevgi insanı yaşama bağlayan en büyük olgu. Tanrı sevgisinden tutun da insan ve doğa sevgisine kadar. Sevgi ağlarını ne kadar çok örerseniz bazıları kopsa da kopmayanlar hayata tutunmanızı sağlar. Yaşama sımsıkı yapışmanızı ve hala onda güzellikler olduğunu fark etmenize yardımcı olur.
Cenneti içimizde arayalım
Kısa bir rüyamı anlatarak bitireceğim... Yıllar önce dostlarımızla iki günlük tatil için Saroz Körfezi’ne gittik. Yemeğimizi yiyip çaylarımızı içtikten sonra gece 12 civarında odalarımıza çekildik. Ben çok rahat uyuyan bir insanım. Ancak o gece sabaha kadar hiç uyuyamadım. Eşim de aynı şekilde uyuyamadı. Sabah arkadaşlara konuştuğumuzda onların da uyuyamadığını öğrendik. Ertesi gün bir araştırma yaptım. Ve otelin yerinde daha önceleri şehitlik olduğunu öğrendim. Aylarca o tarafa gidemedik. 4-5 ay sonra bu korkuyu yenmek için tekrar aynı motele gittik. Yine odalarımıza çekildiğimizde uyuyamıyorduk. Saat gece üçte dalmışım. Bir rüya gördüm. Rüyamda otobüs kazası olmuştu. Ve cesetler etrafa saçılmıştı. Hepsinin üstleri örtülüydü. Ortalıkta bir telaş yoktu. Ben Tanrı’ya yakararak “Bana hep şehitleri gösteriyorsun, o zaman cenneti de göster” dedim. Bir ses geldi. “Biz size sevgiyi verdik” diye. Yaşamım boyunca unutamayacağım bir mesaj almıştım. Sevgisiz yaşayarak içine kinleri, nefretleri, düşmanlıkları doldurarak gerçek cehennemi dünyamıza kuruyorduk, bir hayat boyu içinde işkence görmek için.
Tam tersi her şeye sevgiyle, güzellikle, dostlukla bakarsak hayat bir cennete dönüşür ve yaşanır hale gelir. Sevgi ve barış ektiğinizde topladığınız çiçekler hep güzel olur. Siz, sağlığınız ve hatta dünya bunlarla donanmış olur.