Bu kadar dramın, bu kadar çalkantının, bu kadar sorunun yaşandığı; insanların zengin - fakir yarınını göremediği bu ülkede gülerek uyanması zor.
Yaşam zoru başarma sanatıdır.
Sizden önce yaşayanların da yaşam kavgaları oldu; direndiler, dik durdular, güldüler. Bir kısmı da yenildi bu kavgada...
Şunu hiç unutmayın, yaşamdaki en iyi yürüyüş, tok bir aslanın yanında karaca yavrusu varken otlar arasındaki yürüyüşüdür.
Size sunulan ömür uzun değil, hiç bitmeyecekmiş gibi bakmayın. İnsanları ve doğayı bir de bu gözle algılayın...
Bir mezar taşındaki Ömer Hayyam dizeleri:
Kimler geldi, neler istediler?
Hepsi de bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecekmiş gibiydin değil mi?
Ya işte gidenler de senin gibiydiler.
Teknoloji ile birlikte yaşam da hızlandı. Bedenimiz ve ruhlarımız ayrı ayrı yerlerde koşuşturmada.
Bulutların Ötesinde
İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin Venedik Film Festivali’nde ödül almış “Bulutların Ötesinde” filminde hekim olarak benim ilgimi çeken yönetmenin filmi çekerken feçli oluşuydu. Acaba o ünlü yönetmen sağlıklı iken insanlara, doğaya, ışıklara, renklere nasıl bakıyordu? Felç olduktan sonra nasıl baktı?
“Bulutların Ötesinde” filminden kısa bir alıntı:
“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”
Afrika’da kayıp bir tapınağı aramakta olan bilim adamları, tapınak tepede olduğu için oraya arabayla çıkamazlar, bunun için yerlilerin taşıdığı sallarla tepeye doğru tırmanmaya başlarlar. Bilim adamları yerlilerin kendilerini tepeye yavaş yavaş çıkardığını görünce isyan ederler. “Biraz daha hızlı gidelim, daha çok dolaşacak yerimiz var” derler. Yerlilerin cevabı şudur: “Biz o tapınağa hızlı çıkamayız. Çünkü bu defa bedenlerimiz önde gider, ruhlarımız geride kalır. Bedenlerimizle ruhlarımız birlikte hareket etmeyince o tapınağa gitmenin bir anlamı kalmaz.”
Şimdi düşünün. Yaşamda gelişen olaylarda, sevgilerimizde,aşklarımızda, doğa ile olan ilişkilerimizde ruhlarımızı bedenlerimizin yanında hissediyor muyuz? Yoksa bedenimiz ayrı bir yerde ruhumuz ayrı bir yerde mi?
Hayatınızda unutulmayan günleri yazın dendiğinde kaç sayfa yazabiliyorsunuz?
Birkaç sayfayı aşacağını zannetmiyorum. Onun için yaşamın daha iyi algılanması adına bedenlerimizle ruhlarımızı birlikte hareket ettirmeye çalışmalıyız. Belki anlamlı yaşam defterimize birkaç sayfa daha ilave etmiş oluruz.
Sıkıldığınız zaman güzel anlarınızı, güzel anılarınızı hatırlamaya çalışın. Dostlarınızı ve insanları kırmamaya çalışın. Çünkü barışmaya vaktiniz kalmayabilir. Zaman zaman dargın olduğunuz dostlarınızı arayın. Sağlığınıza çok iyi gelecek inanın.
Eksiklikleriniz sizi mutsuz etmesin. Mevlana’nın küçük bir sözü: “Ayakkabıları olmadığı için üzülüyordu, karşısında iki ayağı olmayan bir adam gördü.”
Hastalıklarınızın size birer ders olduğunu düşünün. Onlardan çıkaracağınız birçok sosyal ve psikolojik sonuç var.
Yine de güne gülerek başlamayı deneyin, tüm olumsuzluklara karşı. Ruhunuzu ve bedeninizi çok daha iyi hissedeceksiniz.
Birlikte yaşadığınız insanların size çok daha iyi baktığını, doğan güneşin size yeni günü müjdelediğini ve kucakladığını, doğanın sizi sevgiyle selamladığını, vücudunuzun da tüm bunlara eşlik ettiğini göreceksiniz. Gerçek sağlığa merhaba diyeceksiniz.
Mutluluk ve sağlık, yaşam yolunda birlikte el ele yürüyen iki arkadaş gibidir.
Nasıl mutlu oldun?
Voltaire’in Candide adlı şaheserinde, Candide mutluluğu arayan saf bir gençtir, iyimserlik doludur. Bir şanssızlık sevgilisinden ayırır ve onu yollara düşürür. Voltaire kahramanı Candide’e bütün dünyayı dolaştırır. Gittiği her yerde gördüğü savaştır, acıdır, ihanettir, gözyaşıdır. Yaşama kötümser bakmaya başlar. Sonra yolu yıllar sonra İstanbul’a düşer. İstanbul’da da mutluluğu aramaktadır. Orada bir Türk köylüsüne rastlar ve Türk köylüsünün çok mutlu olduğunu görür. Nasıl mutlu olduğunu sorar. Aldığı cevap “Kendi bahçeni yap ve o bahçede güzellikleri yaşa”dır.
Biz de kendi bahçemizi, kendi dünyamızı yaratırsak mutluluğu ve sağlığı buluruz.
Siz yine de sağlık için erken uyanın, günü kucaklayın ve gülümseyin.
Haftanın sözü “Bu dünyada hepimiz kiracıyız, yeni kiracılar geldiğinde yerimizi onlara bırakıp gideceğiz. Fakat yaşamda en büyük yanlışları kiracı olduğumuz yerde kendimizi ev sahibi zannettiğimiz zaman yaparız.”
Hatice ALPTEKİN
SEVGİ
Neden seven kolay ölmez demişler
Baharı sev sonbaharı sev kışı sev
Neden dertli olan gülmez demişler
İster koyun kuzu ister kuşu sev.
İstersen ağacı istersen yaprağı
İstersen çiçeği ister toprağı
İster dalgalanan o al bayrağı
Akan suyu deniz dağı taşı sev.
Sev yeter ki sevgi içinde olsun
Bir sevgili olsun bir tek kişi sev
Sev sev de dünyanın ucunda olsun
Hasreti sev hayali sev düşü sev.
Aşk ile dolusun var oldukça can
Hiç görmesen de sev sev bir eşi sen
Gönül güllerine düşmeden hazan
Baharda dalında öten kuşu sev.
Hatice ALPTEKİN