Dr.Eser Alptekin

Dr.Eser Alptekin

dreseralptekin@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İnsanoğlunu en çok korkutan hastalık ve ölümdür. Bu iki ifadeyi seven insan duydunuz mu? Fakat bunu hazırlayan nedenlerin birçoğunu kendimiz ve sosyal çevremizle bizler yaratıyoruz.
Pazar günü arkadaşım değerli Prof. Dr. Halil Azizlerli’yi aradım. Hâl - hatır sorduktan sonra iki doktorun neler konuşabildiğini tahmin edebilirsiniz. Konu hemen insan sağlığına ve hastalıklara kayıverdi. Halil Hoca kişiliğine, bilimine ve dostluğuna çok güvendiğim bir insan. Bana önce şunu sordu: “Ülkemizde ve dünyada sağlıkla ilgili yapılan çalışmalardan ve alınan sonuçlardan memnun musun?”  Hiç tereddüt etmeden “Hayır” dedim.
İnsan sağlığı gibi çok önemli bir konuda uyguladığımız meslekten dolayı çok farklı beklentiler ikimizde de vardı. Bu beklentileri konuştuk. Ve şu andaki tabloya ve görünüme baktığımızda manuple edilmiş bilimsel çalışmalarıyla ayrıca ticari sektörün dayatmalarıyla ortaya çıkan sakat bir sektör olduğu konusunda fikir birliğine vardık.
Tıbbın şu andaki yüzünün çok aydınlık olduğunu maalesef söyleyemiyorum. Ve özeleştiri yapmaktan da kendimi alıkoyamıyorum.
Halbuki sağlığın birinci kuralının insanı sevmek ve ona zarar vermemekten geçtiğini de, eğitimimizin başından beri bize öğretmişlerdi. Öğrendiğimizle kaldık. Geçen seneler de bunun tam da böyle olmadığını bize gösterdi. Ezbere ve ticarete dayalı aklı ve düşünceyi öne almayan bu çalışmalar çoğu kez beni yaptığım işte mutlu etmedi. 

Stresin etkileri
Tüm hastalıkların tetiklenmesinde ve seyri esnasında stres en büyük etken. 1973’te Amerika’da yapılan bir çalışmada kalp hastalıklarından ölüm sıralamasını şöyle yapmışlar:
Birinci sırada üst düzey yöneticiler, ikinci sırada doktorlar ve 22. sırada yani alt sıralarda cenaze defin işleminin tüm hazırlıklarını gerçekleştirenler var.
Amerika’da cenaze defin işlemi 4-5 gün alıyor. Yani bizdeki gibi zamana karşı yarış yok. O zaman aksayan sağlık sisteminin bir parçası olan doktor grubunun ne kadar etkilendiğini düşünün. Üstelik bu araştırma Amerika’da...
Türkiye’de yaşayan ve çalışan doktorlara da Allah yardım etsin.
Cenaze işlemlerini yapanların 22. sırada oluşuna gelince. Öncelikle bunların iş riskleri yok. Araştırma Türkiye’de olsa bu meslektekiler herhalde üst sıralarda olurdu. Çünkü bizde bu işler çok daha hızlı yapılmak durumunda. Hızlı olunca da ister istemez stres artıyor. 

İş ve ev gerginliği
İş ve ev gerginliğine değinmek istiyorum. Hastalık ve ölüm nedenlerinden biri de bu. Fakat rant sağlamadığı yani ekonomik getirisi olmadığı için bunun üstünde hiç durulmaz. Nedense bütün suçun kolesterolde olduğu söylenir. Ve bununla ilgili tedbirlerin alınmasından söz edilir. Halbuki kolesterolun kalp ve damar hastalıklarındaki suçu yüzde 3’tür. Fakat sonunda rant vardır.
1973’te Amerika’da yapılan bu çalışmada günümüzde  değişiklikler olduğu kesindir. Çünkü strese bağlı risk grubuna giren yeni meslekler ortaya çıkmıştır. Borsa brokerları gibi.
Prof. Dr. Reşit Canbeyli’nin bir araştırmasını paylaşmak istiyorum. Yine stres ve ölümle ilgili, farelerle yapılan bir çalışma. İki ayrı grup fare alınıyor. Aynı oranda besleniyorlar. Bir gruba sürekli olarak ölüm korkusu verilerek bu işlem yapılıyor. Diğer gruba da daha mutlu olacakları şartlar sunuluyor. Korku verilerek uygulama yapılan farelerdeki ölüm oranı yüzde 95.
Ölüm korkusu olmayan gruptaki ölüm oranı ise yüzde 5 tespit ediliyor. Bu çalışma sizlere herhalde canlılarla ilgili uygulamada fikir verebilir.


Kötü yönetici sizi nelere hazırlıyor?
Çalıştığınız işte her şeye “Hayır” diyen çatık kaşlı ve sizi aşağılayan bir yöneticinin sizlerin hastalanmasında ve ölümünüzde katkı payı acaba yüzde kaç?
Bu tip araştırmalar dünyada ve ülkemizde ciddi bir biçimde yapılmaz. Benim çalışma alanıma giren bel fıtığı ve boyun fıtığı sorunları işini sevmeyen insanlar arasında daha sık görülüyor. Bu da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Kız kardeşim Prof. Dr. Nilgün Alptekin Demirkol’un Amerika’da Tulane Üniversitesi’nde yaptığı bir çalışmayla yazımı bitiriyorum.
Deney yine fareler üzerinde yapılıyor. Fare bir gece önce aç bırakılıyor. Sonra bir tahta parçasının üstüne ön ve arka ayakları hareket etmeyecek biçimde bağlanıyor. Sonra bu tahta parçası farenin boğazına kadar suda kalacağı şekilde su dolu bir kabın içine yerleştiriliyor. İki buçuk saat sonra farenin mide ve bağırsaklarında iç kanamalar başlıyor. Beş saat sonra da büyük bir kanamaya dönüşüyor. Sonucunda fare ölüyor.
Bu çalışmaya da WIR (Water Immersion Restrain) stresi modeli deniliyor. Farelerin bu stresten ayrıca tüm organları da etkileniyor, beyinleri dahil.
İnsan beyninin daha gelişmiş olduğunu biliyoruz. Bu durumda yönetenlerin verdikleri umutlarla, iyi yaşam vaatleriyle ve sonunda ölene kadar buna ulaşamayan ve ulaşamayacak olan eli kolu bağlı, boğazına kadar su değil ama boğazına kadar borç içinde olan, yarınını göremeyen insan kitlelerinin organlarındaki ve dokularındaki hasarı varın siz düşünün...
Fakat bunların da araştırılması mümkün değil. Çünkü biz bu insanların dış giysileri ve yaşam biçimleriyle uğraşırız. Hiçbir zaman kendisiyle değil...