40 yıllık gazeteci Uğur Dündar, iki kere Sedat Simavi Ödülü, birçoğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden olmak üzere 100’ü aşkın başarı ödülü aldı.
Geçenlerde Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, Uğur Dündar için çok güzel ve ona hakkını veren bir ifade kullandı. “Kızılay: Uğur Dündar’dan önce ve Uğur Dündar’dan sonra”
40 yıllık bir arkadaşın onur duyulacak yaşamından bazı kesitleri aktarmak istiyorum. O, ülkesi için doğrunun peşinden usanmadan, yorulmadan, gocunmadan ve korkmadan koşan, istendiğinde bir insanın neler yapabileceğini, tüm dünyaya gösterebilen biri.
Kızılay depolarından yayın
Ülkemiz İzmit- Gölcük büyük depreminden yeni çıkmıştı. Uğur Dündar ve ekibi Kızılay’ın ana depolarında bir program yaptı. Programın amacı, ‘Kızılay’da insanların yaralarını sarabilecek yeterli malzeme var mı?’ sorusuna cevap aramaktı. O programda izlediklerimizi hiç unutmuyorum. Kızılay depolarındaki 1935‘li yıllardan kalma lime lime olmuş gazlı bezler, çürük battaniyeler, kullanılamaz haldeki enjektörler... Delik deşik olan malzemeler özellikle de çadırlar dikkat çekiciydi. Ayrıca görevlilerin umursamazlığını da inanılmazdı. Bizler de bir uykudan uyanır gibi olduk. Acı gerçekle yüz yüze geldik. Bir yaraya neşter atılmıştı ve çıkan iltihapları acı içinde seyretmiştik. Demek ki, ‘dar’ günlerimiz için güvendiğimiz kurum bu haldeydi. Yani güvenilmezdi. Kızılay’a yardım edenler de “Biz bu kuruma mı yardım ediyoruz?” diye kuşkulanmıştı. Uğur Dündar, ekibiyle derin bir yaraya parmak basmıştı ve görevini yapmıştı. Birçok toplumsal konuda yaptığı gibi...
Müthiş değişim
Kızılay o dönemden sonra toparlanmaya başladı. Yönetici kadroları değişti, köklü değişimler oldu. Sonunda Kızılay, her türlü görevi en iyi şekilde yerine getirilir hale geldi. Yine bu değişime bize duyuran Uğur Dündar ve ekibi oldu. Demek ki bu insanlar doğru olanın yanındaydı. Peki, her şey ne içindi? Bir ülke için, insanlık içindi... O açıdan Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali’nin ifadesi bir halkın ‘dürüst ve samimi’ tepkisiydi. Bir insan bunları niçin yapar? Bu sıkıntılar neden? İşte vatan sevgisi dediğimiz kavramın altında bu yatar. Ülkesinin malına ve değerlerine sahip çıkmak, onları kendi malı gibi korumak, bir amacın peşinden gözünü karartıp koşmak.
Haklı gurur
Uğur Dündar’ın geçenlerde Kızılay’la ilgili yaptığı programda onurlandım. Bizim de çağdaş ölçüleri yakalamış bir Kızılay’ımız vardı. Bunu ekranda anlatırken, 40 yıllık arkadaşımın gözlerindeki sevinci ve gururu gördüm. Bundan çıkarı neydi? Beklediği neydi? Tabii ki, pırıl pırıl bir ülkenin geleceğinin yapılanmasıydı. Ve sınır tanımaz insan sevgisiydi.
Başka bir Dündar programında Dolmabahçe Sarayı’nın depolarındaydık. ‘Tarih’ yerle birdi, farelerin ve pisliğin ellerine emanet edilmişti o güzelim sanat eserleri. Orayı, o çirkin görüntüleri de gözlerimizin önüne serdi. ‘Büyükler ne der?’ diye korkmadan... Aslında orayı yönetenler de durumun farkında değillerdi. O eşyalar, tarihimizin bize mirasıydı. Onlara gözümüz gibi bakmak zorundaydık. Ancak işi yine Uğur Dündar’a havale etmiştik. Oranın temizliğini yine bu arkadaşımız üstlenmişti. Onu da başardı ve sonunda tarihi eserleri onarılmış ve pırıl pırıl halde tekrar ekranlarında sergiledi.
Başarının sırrı
İşte onun hayatından, yüzlerce hizmetinden iki küçük bölüm. O ekranı kendi çıkarları için de kullanabilirdi, yaralara neşter vuracağına. Sorunsuz ve stressiz bir hayat sürdürebilirdi, suya sabuna dokunacağına. Sözde ‘Ben ülkemi seviyorum’ söyleminin çok ötesinde bir şey bu. İnsan sevgisi, vatan sevgisi her olumsuzluğa göğüs germektir. Ferhat gibi dağı delmektir. Sevgi hissetmektir. Yanlışları cesurca sergilemek, doğruları gururla anlatabilmektir. Çıktığın yoldan dönmemektir. Onurlu ve sevgi dolu bir yaşamı miras bırakabilmektir gelecek kuşaklara, çocuklarına... “Ülkemin bana verdiklerini ben misliyle ödeyebildim mi?” diye kendi kendini sorgulayabilmektir. Ekranda küçük bir çocuğa baktığın zaman gözündeki ışıltıdır. Bir şehit cenazesinde gözlerdeki buğulanmadır senin görevin. İnsanlar ve dostların bunları çok iyi görebiliyorlar Uğur Dündar. Ülkesi için görevini yapan insanların haklı gururunu taşıyabilirsin. Çünkü bunu hak ettin. Nedim Şener’le birlikte hazırladığınız kitabınızdan dolayı sizi kutluyorum. ‘Hayatı doya doya yaşamak, yaşamın hakkını vermek ’diye ben buna derim. Dostluğun ve kardeşliğinle onur duyuyorum.