Yoğun bir çalışma temposu, yorgunluklar, sorumluluklar ve bunların sonunda her insanın kendine göre bir tatil hayali vardır.
Benim hayalim de İstanbul’dan başlayıp Trakya’yı dolaşarak Ege sahillerine arabayla gitmekti. Hatta eşim Dr. Yıldız’a hep “ Benim tatilim Keşan’da başlar” diye söylerim.
Böyle güzel başlayan doğanın bütün güzelliklerini hissederek ve içine çekerek yapılacak bir yolculuk... Onun için tatile uçakla gitmeyi istemem.
Bu sene yağmur da çok güzel yağdı. Doğa bütün güzellikleriyle bizi selamlamakta, doyumsuz güzellik dedikleri herhalde bu...
İlk durak Asos
İlk durağımız Asos oldu. Orada 55 yıllık arkadaşım Naci, eşi ve akrabaları ile tatildeydi. Gece orada kalmaya karar verdik. Birbirlerini görmekten mutlu olan insanlar ve Oesus Motel’de denizin tam kıyısında yenen bir akşam yemeği...
Ertesi sabah uyandık ve tekrar yola çıktık. Artık gideceğimiz durak Bodrum’du.
Bu yollarda hatıralarım, kaybettiğim sevgilerim vardı, benden kopan parçalar. Rahmetli annem ile çok keyifle yemek yediğimiz bir yerde durdum. Dönüp o günleri yaşadım. Yine şaka için çok sıcak bir yaz gününde rahmetli babamı ıslattığım yeri gördüm. İnsana annesi babası sağken çocuk olduğunu hatırlatan buruk bir anı. Çünkü çocukluğumuz artık çok gerilerdeydi ve 64 yaşındaydım.
Dinlenme günleri başladı
Tatilin ikinci günü akşamında değerli dostum ve kardeşim Zülfü Livaneli’nin doğum günüydü ve biz evine davetliydik. Çok güzel bir doğum günüydü. Masada eski spor bakanlarından Fikret Ünlü ve eşi, dost insanlar Sönmez Köksal ve eşi Filiz Akın bir de küçük kardeşim diyeceğim Nebil Özgentürk vardı. Keyifli ve dostça kutlanan bir doğum günü...
Ve gece konaklayacağımız Hebil Koyu’nda Terassu Otel’e geldik. Pazar sabahı çok erken saatte kendimi Ege’nin o güzel sularına attım. Çok yüzmüyorsun diyenlere inat saatlerce yüzdüm. Akvaryum gibi bir deniz, müthiş bir doğa ve size servis yaparken tebessümü içtenliklerini yüzlerinden eksik etmeyen otel görevlileri. Bir de acaba eksik bir şey olur mu diye sorumluluklarını bilen otel sahibi Kemal Bey. Güzel ve sakin tatil günleri başlamıştı. Her gün denize 3-4 kez giriyordum ve çıkmak bilmiyordum.
Görünmez kaza
Bir haftalık tatil ve günlerden çarşamba. O sabah denize çok erken saatte girdim, yine balıklarla tek başıma yüzüyordum. Kahvaltı yapmak için denizden çıkıp odama geldim. Duşa gireceğim sırada birden ayağım kaydı ve kendimi büyük bir gürültüyle yerde buldum. Kıpırdayamıyordum. Eşim o gürültüyle banyoya koştu. Eşime beni kıpırdatmamasını söyledim, dakikalarca öyle kaldım. Doktor olduğum için önce yattığım yerden ayaklarımı hafifçe oynatarak nörolojik muayenemi yapmaya çalışıyordum. Çünkü sırtımı, başımı ve belimi çok şiddetli bir şekilde duvara çarpmıştım. İlk düşündüğüm acaba belimde kırık olmuş muydu? Ve bir de beyin kanaması ihtimaliydi. 15 dakika yerde yattım, sonra zorlukla doğruldum.
Tatil benim için bitmişti
Yürüyebileceğime inanmıyordum. 1-2 adım attığımdaki sevincimi anlatamam. Çünkü en azından bir omurilik yaralanması olmamıştı. O anda beynimde binlerce düşünce gidip geliyordu. Tatil benim için bitmişti ve aklıma rahmetli babamın sözü geliyordu. “Allah başka ne büyük şeylerden korumak için bunu verdi.” Ve bununla teselli oluyordum.
O gün eşim Doktor Yıldız da iç hastalıkları uzmanı olduğu için onun da takibiyle yataktan kıpırdamadım. Fakat siz bunu yapmayın! Hemen bir doktor ve hastane takibine girin. Çünkü bir beyin kanaması veya bir omurilik zedelenmesinin farkına varabilirdik iki doktor olarak.
Beni yalnız bırakmadılar
Yine dostlarım kardeşlerim Zülfü Livaneli, Sönmez Köksal, Filiz Akın ve Ülker Livaneli beni bir an bile yalnız bırakmadılar.
Perşembe günü geçirdiğim kazadan bir gün sonra arkadaşım, kardeşim Dr. Azmi Ofluoğlu’nu aradım, olayı anlattım ve Bodrum’daki hastanesi Universal Hospital’a gitmek istediğimi söyledim. Sağ olsun hemen ambulans gönderdi ve hastaneye transfer oldum. Hastanede çekilen röntgenler ve MR sonucu belin hemen üstünde bir omurda kırık ve çökme olduğu tespit edildi ve hastaneye yattım. Hastanenin başhekimi Dr. Yusuf Bey’in ve diğer doktorların ihtimamından dolayı teşekkür ediyorum.
“Ertesi gün nasıl olsa böyle hareketsiz yatacağım, bunu tatil yerinde yapamaz mıyım?” diye sordum. Ve doktorların izni ile tatil yaptığım yere döndüm. “Tatil yapamayacağım, hiç değilse seyrederim” dedim.
İnsan hasta yatağında daha çok düşünme imkânı buluyor. Hayatın muhasebesini daha fazla yapabiliyor. Yalnız olmadığını hissedebiliyor.
İstanbul’da en küçük kardeşim Prof . Nilgün Alptekin Demirkol’a telefon ettim, durumumu anlattım ve kimseye söylememesini tembih ettim. Diğer kardeşlerimin ve dostlarımın endişelenmesini ve üzülmesini istemiyordum. Geçmişte rahmetli babam benim sesimin çıkmadığı, yaşamdan gizlendiğim zamanlar anneme “Hatice, bu çocuğu ara. Yine bir sıkıntısı vardır ortadan kayboldu” dermiş. Yine ortadan kaybolmuştum...
Daha sonraki gün kardeşim Selahattin Duman ve Zülfü Livaneli yine geldiler. Saatlerce oturduk. Onlar giderken onların getirdiği tebessüm hâlâ benim yüzümdeydi.
Bu arada İstanbul’daki haberi alan bütün dostlarım aradı. Prof Dr. Demir Budak “Hemen gelebilir miyim?”, Antalya’dan kardeşim Bayburtlu hemşerim Operatör Dr. Ergin “Ağabey, hemen geliyorum” diye aradı. Kardeşlerimin hepsi; 6 kardeşiz “Ağabey geliyoruz” dediler. Hepsine “ Sağ olun, teşekkür ederim” dedim ve ısrarla gelmemelerini istedim.
İşte böylece buruk bir tatil Bodrum’un Hebil Koyu’nda Terassu Otel’de yattığım yerden devamlı bana bakan çiçekleriyle, çimenleriyle, pırıl pırıl denizindeki tekneleriyle, yine o doğaya yakışan insanlarıyla bana “güle güle” dediler. Ben de sağlıklı günlerde tekrar buluşmak umuduyla “Allahaısmarladık” diyorum. Yaşam güzel, yaşamı sevmek güzel, umut güzel, dostlar ve sevgiler daha güzel.
Gösterdiği yakın ilgi ve destekten dolayı kardeşim Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu’na teşekkür ederim.