Boyun ağrılarının belirlendiği tarih oldukça eksi. Milattan önce 4600 yıllarına gidiyor. Mısır’daki papirüslerde yapılan incelemelerde bu kayıtlara rastlanıyor.
Günümüzde boyun ağrıları bel ağrılarından sonra ikinci sırada... Düşünün ki boyun insan vücudunun en hareketli, en hassas yerlerinden biri. Üç kilogram ve biraz daha üstündeki ağırlığı olan başı taşıyor. Vücuda göre ince bir yapı, taşıdığı baş insan için çok önemli...
Boynu kalınları kastetmiyorum. Onlardaki yapı özel. Her yönde hareket etme özelliğine sahip. Bir de boynum kıldan ince diyenler var, onları da anlamak lazım.
Günümüzde başı öne eğik insan grubu daha çok tercih edilir.
Kadınlarda erkeklere göre boyun tutulması daha fazladır. Bu da boyun kaslarının kadınlarda daha güçsüz oluşu dışında, kadınların dış dünyaya daha ilgili ve gözlemci oluşlarından kaynaklanır.
Boyunda, boynu, omurları, o bölgedeki damarları, sinirleri, bağ dokusunu çok iyi destekleyen kaslar ve bağlar mevcut. Kumanda merkezi olan beyindeki bütün emirleri vücuda taşıyan veya vücuttaki bütün uyaranları beyine taşıyan postacılar yani sinirler bu dar alanda. O açıdan bu çok yoğun işlev gören alanın çok iyi de korunması gerekiyor. Buradaki kaslar boynun dengede durmasını ve sabitlenmesini de sağlar. Boyundaki ağrılar genellikle buradaki yapıların sorunlarında oluşur. Bunları da hastalık olarak şöyle sınıflandırabiliriz:
Romatizmal hastalıklar
Bölgesel boyun hastalıkları
Travmalar
Kemik hastalıkları
Sinir ve adale hastalıkları
Akciğerdeki tümoral bir oluşum pankoast tümörü de boyun ağrısı nedeni olabilir. Ayrıca kalp hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, pankreas, çene eklemi hastalıkları, mide ülseri gibi hastalıklar da boyun ağrıları sebebi olabilir.
Ayrıca rahmetli Suna Pekuysal’ın hastalığı (ankilozan spondilit) bulunan hastalarda da özellikle sabahları boyun ağrıları daha fazladır. Bu hastalar güneşe, aya bakamazlar. Çünkü boyun tam kireçlendiği ve bu da öne eğik pozisyonda olduğu için başlarını kaldıramazlar.
Baş kaldıranların da başlarına neler geldiğini ülkemizde görüyoruz...
Masaj yaptırmalı mıyız?Fibromiyalji de vücutta yaygın ağrılar görüldüğü gibi hastalarda duyarlı ve hassas noktalar oluşu; uyku bozukluğu, sabah tutukluğu, psikolojik hastalıklar ve yorgunlukla gözlenen bir hastalıktır. Boyunda da ileri derecede ağrılar yapar. Bu hastalar genellikle boyunlarına masaj yaptırırlar ve bunu sıkça uygulatırlar. Bu tür bilinçsizce yapılan masajların da büyük yararı yoktur. Hasta sadece kısa süreli iyilik hisseder. Sık sık tekrar edilirse de hasta bu masajların zararını dahi görebilir.
Günümüzde en çok rastlanan boyun ağrıları, trafik kazası sonucu oluşan travmaya bağlı gelişir. Bunlar,boyun omurlarının her seviyesini etkileyebilen, ayrıca boyundaki yumuşak dokuları da zorlayan kazalardır.
İstanbul’ da trafik kurallarını hiçe sayan sürücülerin bu problemlere büyük katkıları vardır.
Bu tür kazalarda ömür boyu felç dahil tüm yaşamı etkileyen kalıcı sorunlar ortaya çıkabilir. Bu tür boyun yaralanmaları araba kazalarının dışında dalma sporu sırasında veya bazı gündelik hareketler esnasında da meydana gelebilir. Hemen tüm sporlarda boyun yaralamaları görülebilir. Özellikle futbol, dövüş sporları, güreş, kayak, bisiklet sporu vb.
Bu tür spor yaralanmalarında boyunda oluşan hasar sonucu kişinin her iki kolu ve bacağı felçli hale gelebilir.
Eğilmiş durumda iken ağırlık kaldırmak, ağırlıkları itmek ve çekmek de boyun ağrılarını tetikleyecek sorunlar yaratabilir. Bunların içinde en önemli yer tutan sorunlardan bir tanesi de boyun fıtıklarıdır. Boyun fıtıklarına daha sonraki yazılarımda daha geniş yer vereceğim ve bu hastalıkla ilgili dünyada ve ülkemizdeki doğru yapılanlar, yanlış yapılanlar ve yanılgıları tüm detayları ile anlatacağım.
Doğru tedaviBoyun ağrıları ile ilgili tedaviye gelince... Tedavi kesinlikle nedene ve hastalığın türüne göre yapılmalıdır.
Bazen kendi kendimize yapmaya çalıştığımız ağrı kesici kullanımı, yanlış uygulanan masajlar, kaplıcalarla ve bilimsel hiçbir temele dayanmayan uygulamalarla kendinize zarar verebilirsiniz. İsviçre’deki bir saat tamircisi vitrinine şöyle yazmış: “Saatlerinizi bana getirmeden önce kendiniz tamir etmeyi bir deneyin.”
Haftanın fıkrası: Yıllar önceydi. 1975. Bana başı tülbentlerle iyice sıkılmış bir kadın hasta getirdiler. Gelenler 7-8 kişiydi.
“Aman doktor bu ağrıya bir çare! İstanbul’da her yeri dolaştık bir çare bulamadık.”
Benim de yeni mezun olduğum yıllar. Hastanın sorgulamasını iyi yaptım. Hasta 36 yaşında bir kadındı. 6 çocuk doğurmuş, ekonomik sorunları var. Gelin kaynana sürtüşmesi de cabası. Muayenemi bitirdikten sonra hastaya bir antibiyotik, bir sakinleştirici, bir ağrı kesici, bir de kemik erimesi düşündüğüm için suda eriyen kalsiyum tabletlerinden verdim. Hasta ve sahipleri gittiler. Ertesi gün teşekkürlerle geldiler.
“Doktor Bey, ilaçlarınızdan bir tanesini aldık. Ondan bir tane içirdik. Hastanın hiçbir şeyi kalmadı” dediler.
Ben de merak ettim hangi ilaç; kalsiyumun suda eriyen tabletiydi kullandıkları. Kutuyu aldım saydım, içinde 10 tane vardı, yani doluydu.
O zaman ne içirdiklerini merak ettim. Meğerse ilaçları rutubetten korumak için kutunun içine konan plastik kabı içirmişler.
Bu arada hasta sahipleri söyleniyordu.
“İlacı içirmek için de epeyce zorluk çektik.”
O kadar sıkıntıyı çeken kadının bir daha başı ağrır mı?