Toplumda yeni bir tartışma, yeni bir kavga... Maalesef uzlaşma ve ciddiyetle hiçbir şeyi çözemiyoruz. Bilen bilmeyen her kafadan bir ses çıkıyor. Aşıyı yaptırsak mı, yaptırmasak mı?
Bahsettiğim domuz gribi aşısı. İsim hoşumuza gitmedi. Değil mi? O zaman H1N1 grip virüsü aşısı. Daha adına bile tam karar vermedik. Daha önceleri bir de kuş gribimiz vardı. Milyonlarca tavuk katlettik. Fakirin yemeği yumurtayı ortadan kaldırdık. Bakalım bu savaşta kimleri ve neleri katledeceğiz?
Aşı gelmeden fiyatını öğrendik
Asiller için yapılacak olan aşı, bir de zavallı halk için yapılacak olan aşı tartışması başladı. Yine başından öğreniyoruz; Almanya’da başbakan ve ülkenin ileri gelenleri için yapılacak aşı başka, vatandaşlar için yapılacak aşı başka. Ve Almanya’da kıyamet kopuyor.
Biz dönüp düşünüyoruz; acaba bizim ülkemiz için de bu asil olan veya asil olmayan aşı uygulaması geçerli mi?
Kafalar karışık. Ekonomik yönden devamlı manipule edilen, yönlendirilen sağlık sektöründeki yeni bir oyun mu?
Bu hemen hemen dünyadaki bütün ülkeler için geçerli. Bize yakışan bunu daha fazla gruplara ayırmak. Zenginler, fakirler, işçiler, memurlar, özel okullar, devlet okulları, ileri gelenler ve ileri gidenler konusunda aşı uygulamasını gruplandırmak. Ve savaşın cephelerini genişleterek işi biraz daha sulandırmak. “Domuz gribi aşısı domuz gribi aşısı olalı böyle zulüm görmedi” dedirtmek bize yakışır değil mi?
Aşı uygulamasının detayları daha halka anlatılamadı. Örnek; bir çocukta okulda domuz gribi tespit edildi ve bu çocuk eve gönderildi. Buradaki hipertansiyonu olan ve diyabeti olan veya başka kronik hastalıkları olan yaşlı dede ve büyükanne ne yapacak? Evdeki anne, baba ne yapacak? Bunlarla ilgili ilaç olarak herhangi bir koruyucu uygulama yapılacak mı? Yoksa kaderlerine mi terk edilecek?
Kim normal, kim domuz gribi?Tüm insanlarda grip aynı belirtilerle seyretmiyor. Kim hasta, kim değil nasıl anlayacağız? Normal bir grip mi yoksa domuz gribi mi nasıl ayırt edeceğiz? Bunun tespiti hangi laboratuvarlarda yapılacak? Bunun için gerekli teknoloji var mı? Teknik eleman var mı? Referans laboratuvarlar olarak Ankara’daki Hıfzıssıha Enstitüsü ve İstanbul Tıp Fakültesi Laboratuvarı gösteriliyor. Bu kadar insanda domuz gribi tanısı için bunlar yeterli mi? Yeterli olduklarını zannetmiyorum. Yoksa her öksüren ve hapşıranı domuz gribi diye mi işaretleyeceğiz? Daha bunun gibi yüzlerce soru var...
Bu ciddi soruların cevabını da bu aşıları acilen ithal eden, uygulanması ile ilgili de hızlı hareket eden bu konuyla ilgili sorumlulardan öğrenmek hakkımız değil mi?
Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın bir tehdidi var: “Aşıya karşı çıkanlar için suç duyurusunda bulunacağım” diyor. Acaba aynı hakkı aşı olup da Guilaian- bare Sendromu olan yani felç tehlikesiyle yüz yüze kalan insanlar da Sağlık Bakanı hakkında ilgili suç duyurusunda bulunma hakkına sahipler mi? Bunu da öğrenmek en doğal hakkımız. Çünkü demokratikleşmede en tepelere oynuyoruz. Demokratik bir ülkede bunu sormak hakkımız.
İnsan sağlığı ciddi bir iştir. İnsan da benim insanım ve hekim gözümde çok değerli. İnsan sağlığıyla ilgili spekülasyonlar yapmanın da doğru olmadığını biliyorum. Bazı ciddi tedbirlerin emirle değil de inandırıcı olarak ve şefkatle daha iyi alınacağına eminim.
Rahmetli annem Hatice Alptekin’in çok güzel bir sözü vardı: “Sürüler güdülür. Kimi değnekle, kimi kavalla güder.”
Bu, insanların yönetilmesi ile de yakından ilgilidir. Bu toplum sertliklere, emirlere çok alışık hale geldi. İnsan sağlığı gibi çok hassas bir konuda bunu daha iyi ifadelerle ve sevecenlikle uygulasak daha iyi olmaz mı?
Hastalar ve hasta olmayanlarda bu tür şefkatli bakış açılarının etkinliğinin daha fazla olduğuna inanıyorum.
Gelin aşı konusunda da, insan sağlığı konusunda da daha fazla kavga etmeyelim. Ben hastalıkların da barış ve sevgiyle çözümlenebileceğine inananlardanım. Bu ülkenin de şu anda en çok buna ihtiyacı var.
Hastalar ! Kardeşlerim!
İyileşeceksiniz.
Ağrılar, sızılar dinecek
Yumuşak, ılık
Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır yeşil dalların arasından rahatlık
Hastalar! Kardeşlerim!
Biraz daha sabır, biraz daha inat
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat...
NÂZIM HİKMET