CaddeDobra, ölçüsüz, biraz edepsiz bir yıldız!

Dobra, ölçüsüz, biraz edepsiz bir yıldız!

09.11.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Ben sokak kızıyım, bana iyi davranmayın" diye haykıran, Türkiye'de benzeri görülmemiş bir kadın yıldız olan Nazan Öncel, şu günlerde 'pespembe' bir albümle hayatımızda. Albüm "Demir Leblebi"cileri kesmese de zaman ne gösterir kim bilir? Öncel'e her an bir 'deli cesareti' daha gelebilir!

Dobra, ölçüsüz, biraz   edepsiz bir yıldız

axmag011.jpg 1989'du İskender Paydaş'la son deneme için yola çıktığında, "Bir Hadise Var" albümü raflardaki yerini aldığında ise 1992. Nazan Öncel diye bir kadın çıkıverdi ortaya, farklı bir şeyler söylüyordu. Sokaktan gelen, hayatı bilen birinin sözleriydi bunlar. Bir kış günü hüzünlü başlamış, öyle de sürmüş hikâyesinin izini şarkılarında sürmek mümkündü... İzmir'den İstanbul'a bir bavul ve 12 yaşındaki oğluyla gelmişti. 30 yaşındaydı, kocasından ayrılmıştı ve çocuğunu okutmak zorundaydı. Bir şirkete muhasebeci olarak girdi. Evini geçindiriyordu ama sıkılıyordu da, hem de çok. Şarkıları vardı söylenmeyi bekleyen. Defalarca denemişti ama olmayınca olmuyordu işte. "Bir kez daha" dedi, "Son bir kez, gene olmazsa bu defteri tamamen kapatırım". 1956'nın 6 Şubat'ında memur Muzaffer Bey ile öğretmen Raziye Hanım'ın ikinci kızı olarak Karşıyaka'da dünyaya gelir Nazan Öncel. "Kız Bebek" şarkısında "Benim doğduğum gün saçaklar ağlamış / Annem kız doğurdu diye babam suçlamış / Tam 37 gün eve uğramamış, adımı koymamış" diye anlatır doğumunu. İsmini komşuları koyar gerçekten, yüzünü 37 günlükken gören babasını ise ancak ölümünde affeder. Babasına doğuştan küs! Aileye üçüncü kız bebeğin katılmasından birkaç yıl sonra anneleri gider. Nazan 5 yaşındadır. Babaannesi başa çıkamaz onunla, tam bir sokak çocuğu gibi büyür. Bir yaz tatilinde babaanne trene bindirir üç kardeşi ve yeniden evlenen annelerinin yanına, Ankara'ya götürür. O yolculuk bir mihenk taşıdır hayatında. Babasından ilk ve kesin ayrılışı, çocukluğunun da sonu. Okula gitmek zorunda olan annesi 20 günlük erkek kardeşini kucağına verdiğinde 9 yaşındadır. İzmir Bayraklı'daki evlerinde ders çalışırken ayağında bebek sallar bir yandan. Bir yumru olup boğazına oturacak, ancak 43 yaşında "Demirden Leblebi" şarkısıyla tükürüp atabileceği üvey baba tacizini de o evde yaşar. Onu hayata bağlayan müzik olur. Annesi bileziklerini satarak piyano ve armoni derslerine yollar kızını. Kervanlar Orkestrası'nın solisti olarak sahneye adımını attığında 13, ilk grubu Çılgınlar'ı kurduğunda 15 yaşındadır. Evdeki cehennemden kurtulmak için 16'sında görücü usulüyle evlenir. Bir yıl sonra oğlu Serkan'ı alır kucağına. Oğlunu gezdirirken bazen duvarlarla çevrili bir evin önünde durur, burada yaşamak nasıl bir şeydir diye düşünür... Yıllar sonra "Gitme Kal Bu Şehirde" diye bir şarkı yapacağı, o evin oğlunun da son yolculuğuna bu şarkıyla uğurlanacağı hiç aklına gelir mi? Ahmet Piriştina'nın... 13'ünde sahnede 1976'da "Annem" adlı şarkısıyla TRT'nin açtığı Amatör Ses Yarışması'na katılır ve İzmir birincisi olur. Jüri üyesi Akın Ajlan Aksel'in önayak olmasıyla İzmirli kıza İstanbul yolları görünür. Erdener-Özdener Koyutürk imzalı "Sana Kul Köle Olmuştum"u okuduğu ilk 45'liği 1978'de yayımlanır böylece. 1982'de ise "Yağmur Duası" adlı uzunçaları. Otellerde, lokallerde şarkı söylemeye devam eder. Ve beste yapmaya. Umudu tükeniyordur artık... Sabrı da...12 yıllık evliliğini bitirip yeni bir hayata yelken açar sonunda. Belki muhasebeci olarak kalacaktır, İstanbul ona bir fırsat daha vermese... Ama "Bir Hadise Var" ile 1992'de döner şansı. Kendine has bir dili vardır zaten, okumanın tadına vardıkça sözcükleri de değişir. İlk okuduğu kitap "Teneke"dir, "Ben Yaşar Kemal çocuğuyum" der. 1994'teki "Ben Böyle Aşk Görmedim" albümünde 'börekler açan' Nazan Öncel, bir yıl sonra da kariyerinin dönüm noktası olan, tamamen akustik "Göç"ü yapar. "Deli cesareti, satmaz" diyenler haklı çıkar ama Nazan Öncel ozan olarak kanıtlar kendini. Bir sene sonra bu kez bir rock albümüyle gümbür gümbür gelir. "Ben sokak kızıyım, bana iyi davranmayın" diye haykıran, Türkiye'de benzeri görülmemiş bir kadındır o. Dobra, ölçüsüz, biraz da 'edep'siz. Kimi bayılır, kimi nefret eder. Bol 'olaylı' günler... Ama asıl bomba üç yıl sonra gelecektir: Türk pop müziğinin gelmiş geçmiş en cesur albümü "Demir Leblebi". "Bu otobiyografik bir albümdür" diyerek idam fermanını imzalamış olur. Bu kadar sahicilik bize fazladır. Üvey baba tacizini malzeme yapmakla suçlanır, sarılsın diye açtığı yaralarına yenileri eklenir. Kız kardeşinin eski kocası Akşit Togay'la yaptığı ikinci evliliği de dillere düşer tabii. Üstelik ne öz babası görür albümü, ne de üvey olan... "Şarkıları göndermek istediğim adresler vardı. Ama onlar da kalktılar öldüler. Bütün yazdıklarım havaya uçtu" der sonradan. Uzun süre kendini toparlayamaz, çok düşünerek, kendiyle konuşarak iyileşir. Dışarıdan liseyi bitirir ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi'ni kazanır. Dönüşü, Tarkan'a verdiği şarkılarla olur önce. Ardından diğerleri gelir, Özcan Deniz, Gülşen, Gülben Ergen... Nazan şarkılarının uyan-uymayan herkesin diline düşmesi asıl dinleyicilerini üzse de o, "Benden bir şey isteyeni geri çeviremem" diye açıklar durumu. Dönüşü Tarkan'la olur 2004'te gelen "Yan Yana Fotoğraf Çektirelim" ziller, defler, davullar, dümbeleklerle kıpır kıpır bir pop albümüdür. En burun bükenler bile "Hay hay, buyursun gelsin" diye karşılar onu. Ve şimdi pespembe bir albümle tekrar hayatımızda Nazan Öncel: "7'n Bitirdin"; "Göç" ve "Demir Leblebi"cileri kesmese de dinleyeni yüreğinden yakalayan şarkılarla dolu. Herkes birbirine "Aşkım, baksana bana" diye seslenmeye başladı bile. Onun şarkılarında kendini bulan 'sokak çocukları' ise bir süre daha bekleyecek belli ki, ona bir 'deli cesareti' daha gelmesini... Deli cesaretine ara verdi!