Dünyayı yöneten ekonomik sistemin en büyük marifeti ‘eşitsizliği’ itinayla gözden kaçırabilme maharetidir.
Sürekli satın almaya özendiren ‘tüketici uygarlığı’, baştan çıkarıcı lükslerin, ileri teknolojilerin tanıtımlarının içine “Sen de alabilirsin” mesajını gizleyerek görünmez hale getirir eşitsizliği.
Evine güç bela yemek götüren bile bir gün hakikaten bir Aston Martin alabileceği hülyasıyla dalar uykuya!
O nedenle ‘süs’e, süslemeye fazla meraklıdır sistem.
Ama bu ‘süs’ merakı aynı zamanda sistemin açmazıdır da. Çünkü ‘süs’lemeden satamayacağı gibi ‘süs’lediğinde gizlemeye çalıştığı eşitsizliği de gizleyemez hale gelir!
Gidenin ağzı açık kalıyor
Yılbaşı için süslenmiş Nişantaşı sokaklarına her gidenin ağzı açık kalıyormuş! Yaklaşık bir yıldır uğramadığım o sokaklar için ‘soy Nişantaşlılar’ ne düşünüyor bilmiyorum ama fotoğraflarda gördüğüm manzara için ben ‘frapan’ demeyi yeğlerim.
Semtte yaşayanların ‘ağır başlı’ olanlarının da rahatsızlıklarını dile getirdiği bu gösterişli sunum, insanlar arasındaki farklılıkların ortaya çıkmasına vesile olması açısından hayırlıdır bir yandan da.
Diğer yandan “Ne var canım şahane olmuş” da denebilir elbette. Bu hayata ve meselelere nereden baktığınıza bağlıdır. Gösterişli olmayı, kalenderliğe tercih etmek seçeneklerden biridir.
Ama kabul etmek gerekir ki bu durum bizim gibi ‘arkaiklere’ yılbaşı eğlencesi için düzenlenen Nişantaşı’nın başka simgesel anlamlar içerdiğini dile getirme hakkını da verir.
Bir geceliğine yan yana
Eşitsizliğin bu denli keskin olduğu coğrafyalarda ‘süs’ kimi zaman düzenin deşifresini binlerce kelimeden, onlarca slogandan daha kolay halleder. Ama elbette görebilene...
Şimdi düşünün... Gürbüz, sağlıklı, güzel ve yakışıklı insanların yaşadığı kırmızı halılı sokakların çağrısına uyan binlerce insan yılbaşı gecesi alışverişin ana üsleri olan ışıl ışıl Nişantaşı’na, süslü Taksim’e akacak.
Her gün umarsızca para harcayabilenlerle yılda üç beş gün hesaplı para harcayabilenler kısa süreliğine de olsa bir kere daha yan yana gelecek.
Merkezdeki gücün ihtişamı gözlerine sokulan binlerce genç, her gece kurdukları hayalleri an be an yaşanlarla dip dibe eğlenecek.
Bugünlerde dış semtlerden ziyaret turları düzenlenen görkemli Nişantaşı, pırıltılar içindeki hayatına bir geceliğine onları da kabul edecek. Sonra Nişantaşı ışıkları sönecek ve onlar için macera bitecek... İçip, eğlenip dans ettikten sonra geldikleri gibi gidecekler. Ve dönüp yine o derin ‘uykularına dalacaklar.’ Belki sabah uyanıp işe giderlerken biri ötekinin kulağına Montevideo’da, Brazo Oriental dolaylarında yazan bir duvar yazısını fısıldayacak; “Burada oturmuş, hayallerimizi öldürmelerini seyrediyoruz...”