18.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
SEÇKİN ŞENVARDAR
Projenin bir dönem kabadayı olarak yaşayan babası Cevahir Bayraktar’dan ilham alınarak yazıldığını söyleyip, “Oynadığım rollerden etkileniyorum. Biraz duygusal oldu. Abim sürekli ‘Babamın hikayesini yazdım’ diyordu” dedi. İkiliyle, filmi ve özel hayatlarını konuştuk.
- Pandemi döneminde set nasıldı çalışmak zor muydu?
Gizem Karaca: Sıkıntılıydı, hepimizin korktuğu ve tedirgin olduğu dönemdi. Biz set olarak kalabalık bir ekiptik, gazino sahnelerimiz çok kalabalıktı, üzerine bir de Adana’nın sıcakları ve maskeler de eklenince biraz zordu.
Ufuk Bayraktar: Zor tarafları vardı ama sürekli testlerimiz yapıldı ve çok şükür kimsede hastalık çıkmadı.
- Seyirciyi nasıl bir film bekliyor?
U.B.: Yürekten seveceği ve tatmin edeceğimiz bir iş çıkardık. 60’lar, 70’lerin kabadayılığı anlatılıyor. Delikanlık, dostluk ve aşk işleniyor. O dönemlerde çocukların kahramanıydı bu adamlar, bizim karakterimiz de öyle bir kahraman ruhlu.
G.K.: Robin Hood gibi yardımsever bir karakter. Benim oynadığım Hatice de o tarafına aşık oluyor. Kirli dünyanın içinde karşısına çıkıyor ve onu hayaline ulaştırıyor.
- Pandemi döneminden sonra sinemaya ilgi azaldı. Bu durum sizi korkutuyor mu?
U.B.: Yavaş yavaş geçtiğini görüyoruz. Herkesi sinemalara davet ediyoruz. Perdede film izleyip, onun keyfini almanın yerini hiçbir şey dolduramaz.
G.K.: İnsanlar dijital platformlarla her şeye ulaşır oldu. Tiyatro ve sinema hiç bitmemesi gereken bir yer.
Yeri bambaşka...
- Ekranda daha çok dram işleri, sinemada ise komedi filmleri iş yapıyor. Bu durum sizin filminiz için handikap olabilir mi?
U.B.: Bu tek başına mafya ya da kabadayı filmi değil. Çatışma, dostluk ve aşk da var. Bazı yerlerde korkutan, bazı yerlerde tebessüm ettiren bir hikaye akışı izleyecek seyirci. O duygu yoğunluğunu yaşayacaklar.
- Film iş yaparsa devamı gelir mi? Gizem Hanım’la ikincisinde oynar mısınız?
U.B.: Benim için mutluluktur Gizem’le çalışmak. Biz istiyoruz ama sonrası ne olur onu bilmiyorum.
- Bu filmi yazarken kimden esinlendiniz, buradaki Dayı karakteri hayali biri mi?
U.B: Babamdan esinlendim, yüzde 70 esin kaynağım odur. Benim babam da yaşamış bir kabadayıydı, merhamet ve adalet terazisi vardı. Onun ve arkadaşı Sabahattin’in dostluğundan yola çıkılarak yazılıyor.
- Bu filmi çekerken kendinizden bir şeyler buldunuz mu, size neler hissettirdi?
U.B.: Ben her baktığım şeyde kendimden bir şeyler buluyorum. Oynadığım rollerden etkileniyorum. Biraz duygusal oldu. Abim sürekli ‘Babamın hikayesini yazdım’ diyordu, çok dolu dolu taştı onun içinden...
G.K.: Ben Hatice’nin hayal kurması, böyle cıvıl cıvıl oluşunu, sabırsızlığını çok sevdim ve kendime yakın buldum.
- Kısa süreliğine cezaevine girmiştiniz, bu süreç hayatınızda neleri değiştirdi?
U.B.: Biz değişiyor ve dönüşüyoruz. Cezaevinin de katkıları olmuştur. Hayatın üniversitesi gibi, insanların yaşanmışlıkları, pişmanlıkları, gelecek kaygıları vardı.
- Kabadayılığa bakış açısı yıllar içinde çok değişti mi sizce?
U.B.: Evrildi ve değişti, teknolojiyle birlikte. Her çocuk bir önceki neslin bir üst modeli olarak doğuyor çünkü teknoloji ve bilim ilerliyor. Taşıyanlar vardır çok olmasa da eskiye nazaran ama bu bayrağı ilerletenler var.
- Filmin yönetmenliğini ve senaryosunu abiniz yazdı. Bu durum sizi rahatlattı mı?
U.B.: Beni perişan etti sette (gülüyor). Konfor alanı yaratmadı. O abi durumunu kıramadım. Bir “Hocam” diyorum 15 dakika sonra bu kez “Abi naber?” diyorum. Filmi izledikten sonra da elini öptüm ve hayırlı olsun dedim.
- Filmin geçtiği dönemde yaşasaydınız kabadayı olmak ister miydiniz?
U.B.: Babam bize silahını hiç göstermedi. Ukteler babalarından evlatlarına aktarılıyor gibi geliyor. Olur muydum bilmiyorum. Belki de banka soyguncusu olur çıkardım veya çay ocağında çalışmaya devam ederdim, belki koyun güderdim.
Hayat bana burayı sundu. İyi ki de beni sinemayla tanıştırmışlar.
‘Müzik listem 70’lerle dolu’
- İlk kez birlikte oynadınız, sette enerjiniz ve uyumunuz nasıldı?
G.K.: Gayet, keyifli ve tatlı bir setimiz vardı, rahat geçti çekimler. Herkes bir şeyler katabildi. O özgürlük çok önemli...
U.B.: Gizem çok çalışkan, şarkı söyleyecekti, şan dersleri aldı. Uyumumuz iyiydi. Gizem’in duygusu bana net geçti.
- Sette daha önce şarkı söylemiş miydiniz?
G.K.: Daha önce kendi sesimi kullanarak hiçbir projede yer almadım. Şan eğitimi ve müzik dersleri gördüm, film öncesi 3-4 ay çalıştım. Sonra stüdyoya girdim, son kayıtları dinlemedim, bana da sürpriz olacak. Müzik play listem full 60 ve 70’li yıllarla dolu.
- Hem festival hem gişe filmlerinde rol aldınız bu güne kadar. Ayrım yapabilir misiniz?
Ben iş olarak hepsinde aynı hissediyorum. Bağımsız sinema ‘Benim bir derdim var bu derdimi söyleyeceğim’ demek.
‘Tuncel Abi’nin yolunda çırak olabilirim’
- Ezel’deki rolünüz nedeniyle bu film, o dizinin devamı gibi algılanıyor...
U.B.: ‘Ezel’ kült olmuş bir dizi. Kabadayı rolüyle kendimi gösterebilme fırsatı yakaladım. O başka bir yapım; Tuncel (Kurtiz) Abi burada yok. Kimse yerini dolduramaz. Onun yolunda çıraklık yapabilirim, inşallah bu film kalfalık belgemiz olur.
- Peki ‘Ezel’den esintiler görecek miyiz?
- ‘Alparslan: Büyük Selçuklu’ dizisinde İmparatoriçe’yi oynuyorsunuz. Nasıl dönem işinde oynamak?
Çok güzel araştırma yapabileceğim bir sürü kaynak var. Güçlü bir kadını oynamak değerli. Kılıç ve at eğitimleri aldım. Çok başka bir dünyaya giriyorsunuz sete adım atınca o kostümlerle ve saçlarla. İlk iki bölüm çok zorlandım.
- İzmir’deki hayatınızı özlüyor musunuz?
İzmir evim daha farklı hayat, burası iş ortamının olduğu yer. Özlüyorum o sakinliği burada ama gittiğimde de bu kaosu özlüyorum. Doğma büyüme İstanbulluyum, İzmir de bir kaçış oluyor.