Bodrum sıcağında; tatilin ortasında, yarımadanın olabilecek en uç noktasında, bitmek bilmez bir trafiğe rağmen tam 5 bin 500 kişi vardı; D- Marin Turgutreis’te.
Hayır, Yalıkavak’taki gibi dünyaca ünlü restoran zincirleri de değil, herkesi bu yaz sıcağında buraya toplayan...
Tam tersine; Turgutreis marinada yeme-içme imkanları çok sınırlı. Turgutreis’i diğer bölgelerden ayıran en büyük fark, Uluslararası Klasik Müzik Festivali.
Festival, önceki gece Fazıl Say konseri ile başladı. Fazıl Say olmasaydı, bu kadar kalabalık da olmazdı. Say, festivalin 10. yılı için ‘Hermias-Yunus Sırtındaki Çocuk’u besteledi ve eserin dünya prömiyerini gerçekleştirdi.
Konser öncesinde festivalin sanat yönetmeni Yücel Canyaran ile bir araya geldiğimizde “Provalarda hepimiz ağladık” diye özetledi eseri. Doğrusu, ülke gündemi bu haldeyken istediğimiz son şey ağlamaktı. “Biz artık kahkahalar atmak istiyoruz. Ağlamaya tahammülümüz kalmadı” dedim.
Söz konusu, bir Bodrum efsanesi olunca gerekirse ağlayacaktık oysa...
böyle kaç sanatçımız var?
Konser sonrası ilk izlenimim; eser de, Fazıl Say da etkileyiciydi. Uzun uğraşlar sonucu gelen; Viyana Çocuk Korosu solisti Laurenz Sartena da harikaydı, Serenad Bağcan da, Selçuk Yöntem de.
Gerçi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, piyano ve vokal varken bir de anlatıcının olması, bana kitabını çok sevip de sonra filmini izlediğimde aynı tadı yakalayamadığım filmler gibi geldi. Biraz hayal gücümüze bırakılsa daha iyi olmaz mıydı? Her şeyi tane tane dinlemek yerine.
Provadakiler gibi izleyiciler de ağladı mı?
Fazıl Say’ın ‘Bir Bodrum Efsanesi’ konseri ağlatmadı; tam tersine yüzümüzü güldürdü. Sonuçta, böyle kaç sanatçımız var? Onu bırakın, böyle bir izleyici topluluğunu Bodrum sıcağında bir araya getirmek kolay mı?
Bu arada izleyiciler arasında yer alan İlker Başbuğ, yerine geçerken salonda yükselen “Bravo!” alkışları da duyulmaya değerdi.
Keşke konser öncesi ve sonrası uzun uzun konuşmalar ve teşekkür plaketleriyle zaman kaybetmeseydik. Gerçi o sırada festivalin sanat yönetmeni Yücel Canyaran’ın ikinci kostümünü de görme imkanı bulduk.
Son olarak da, Doğuş Grubu’nun; festivalin bilet gelirlerini Tohum Otizm Vakfı’na bağışladığını da memnuniyetle öğrendik.
KLASİK MÜZİKTE KIRMIZI IŞIK!
Birkaç ay önce Haliç Kongre Merkezi’nde efsane keman virtüözü Itzhak Perlman’ı izlemiştim. Program dağıtılmasına rağmen yerli yersiz gelen alkışlar, sanatçının fena halde sinirlenmesine neden olmuştu.
Kabul etmeliyiz; bir klasik müzik konserinde nerede alkışlayıp, nerede
duracağımızı bilmiyoruz!
Buna rağmen Bodrum’daki klasik müzik festivalinin sanat yönetmeni Yücel Canyaran “Bugün ilk defa bir uygulama başlatacağız” dediğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. “Dev ekranlarda eser devam ederken, kırmızı ışık yanacak, alkışlamak gerektiği zaman da yeşil ışık yanacak” dediğinde kendimi tutamayıp “Yok artık daha neler!” dedim.
Sonra ağzımdan çıkanı kulağım duyunca, “Dünyada böyle bir uygulamanın örneği var mı?" diye sordum, Yücel Canyaran ise, “Yok, ilk defa biz yapacağız” dedi. Bu cevap da beni kesmedi, "Kimin fikri bu?” dedim. Hatta kendi aramızda gülüştük, “Yoksa Fazıl Say’dan mı geldi bu istek?” diye; öyle olmadığını tahmin ederek.
Yücel Hanım “Benim fikrim” dedi. Daha fazla bir şey söyleyemedim.
Geldiğimiz nokta gerçekten bu olabilir mi diye düşündüm. Artık bir konserde ne zaman alkışlayıp, ne zaman durmamız gerektiğini bile bize birilerinin söylemesi mi gerekiyor?
Artık her şeyi komutlarla yapan kuklalar haline mi geldik diye düşündüm.
Neyse ki benim gibi düşünen birileri daha olmalı. Çünkü açılış gecesinde Yücel Hanım’ın bahsettiği fikir uygulanmadı. Umarım, hiçbir zaman da uygulanmaz.