Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Arianna Huffington, 2005 yılında, haber sitesi ve blog Huffington Post’u kurdu. Tam 6 yıl sonra AOL’e 315 milyon dolara sattı.
Time’ın ‘Dünyada En Etkili 100 kişi’ listesine 12. sıradan girdi.
Tüm başarısına rağmen en çok gurur duyduğu şey sorulduğunda, “Hayatımı değiştirmek” diye yanıtladı.
Bunda da iki önemli anın etkili olduğunu anlattı.
Biri, çalışma odasında yorgunluktan düşüp bayılması.
Diğeri de telefonda e-maillerine bakarak çocuklarıyla konuşurken, annesinden yediği fırça.
“Annem aynı anda birden fazla şeyle ilgilenmenin zararlı olduğunu bilim adamlarından önce keşfetti” diye özetledi durumu.
Arianna Huffington, önceki kitabı ‘Thrive-Başarı İçinizdedir’de “Eve gider gitmez akıllı telefonunuzu kapatın ve o anda ne yapıyorsanız sadece ona konsantre olun” demişti.
Geçen hafta yayımlanan son kitabı ‘Uyku Devrimi’nde ise uykunun önemini anlatıyor ve “İyi bir uyku için akıllı telefonunuzu yatak odanıza kesinlikle almayın” diyor.
Bir sosyal medya kahramanının bunu söyleyebilmesi önemli.
Özellikle de birçoğumuz her sabah gözümüzü telefonla açarken...
1 geceliğine mümkün

Yeni normal:  Hayatı taklit etmek

Şimdi ise Arianna Huffington, ev kiralama sitesi airbnb ile birlikte bir geceliğine New York Soho’daki evinde bir okurunu misafir edip kendi yatağında bir uyku deneyimi yaşama fırsatı sunuyor.
Huffington, bir kez daha herkesten önde.
Sanal gerçekliğin önemini önceden keşfetmiş, son derece sıradan bir konu hakkındaki kitabını bile böyle ses getirecek bir promosyonla pazarlıyor.
Bir okurun bir geceliğine de olsa onun yerine geçebilmesi demek Huffington’ın da ustalıkla kendini efsaneleştirmesi demek.
Malum, hepimiz zaman zaman başkasının yerinde olmak isteriz, başka zamanda ya da başka yerde yaşamak daha cazip gelir.
İşte şimdi sanal gerçeklikle bu çok daha kolaylaşıyor, yakında gözlüğe bile gerek kalmadan gerçek olmayan hayatları yaşayabileceğiz.
İşte Huffington bunu erken fark edenlerden, sanal hayatı gerçekleştirenlerden.
Şimdiye kadar, “Sanat mı hayatı taklit ediyor, hayat mı sanatı?” diye tartışıyorduk, esas soru buydu.
Şimdi ise yeni versiyonu: “Teknoloji mi hayatı, hayat mı teknolojiyi taklit ediyor?”, sanal gerçekliği realiteye çeviriyor?
Çocuklar bunaldı
Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki bizden çok daha hızlı yaşlanıyor, orta yaş krizlerine de ister istemez daha erken giriyor.
Biz teknolojiyi yakından takip ederek çağı yakaladığımız için kendimizle gurur duyuyoruz.
Oysa çocuklar bu durumdan şikâyetçi.
“Yeter, fotoğrafımı çekmeyin”, “Artık selfie yapmayın”, “Fotoğraflarımı sosyal medyada paylaşmayın” diye isyan ediyor.
Sürekli çevrimiçi olan, her anlarını sosyal medyada paylaşan anne-babaları, aile büyüklerini demode görüyor, tahammül etmekte zorlanıyor.
Biz tam olarak farkında değiliz ama çocuklar çoktan farkında: Yeni sanat, hayatı taklit etmek oldu.
Bunu değiştirmeyi başarabilirsek, işte o zaman yaşadık!