Yurtdışından bildiğimiz yeme-içme markalarının Türkiye’ye gelmesine alıştık, artık eskisi kadar heyecanlanmıyoruz bile. Şimdi bizi asıl heyecanlandıran Türkiye’den yurtdışına giden markalar oluyor. İşte buna taze bir örnek, The House Cafe.
Türkiye’de 10 şubeden sonra şimdi bir de Bakü’de açıldı. Şehrin popüler AVM’lerinden Port Bakü Mall’da. Tam 12 yıl önce Teşvikiye’de Atiye Sokak’ta bir apartman dairesinde başlamıştı. Salonda büyük bir masa, tanıdık tanımadık herkes ilk defa o masada bir arada oturdu, birbiriyle tanıştı.
O masada filizlenen dostluklar da, aşklar da oldu.
Aralarında hâlâ devam edenler de var.
Şimdi 12 yıl sonra İstanbul yeme-içme dünyasında geldiğimiz nokta: Kadınlar ve erkekler aynı paylaşım masasında oturabilir mi?
Oysa o zaman The House Cafe’nin eşi benzeri ya da şimdiki gibi taklitleri de yoktu.
Başarısının sırrı, verdiği histe yatıyordu. Garip bir şekilde kendinizi rahat hissediyordunuz, çünkü burada kimseye özel ilgi gösterilmiyordu.
Herkes eşitti, müşteri daima haklı değildi, çalışanlardan daha değerli de değildi.
Herkes aynı tahta sandalyelere oturuyordu.
Yemekler de iyiydi, midemizi olduğu kadar gözümüzü de doyuruyordu.
Derken küçük yer, büyümeye başladı. Büyürken çok eleştirildi. O butik anlayışı kaybetmemesi, herkesin kendini hâlâ mahallede hissetmesi istendi. Zaman zaman başarılı olundu, zaman zaman aksilikler oldu.
Ama en önemlisi, sürekli yeni mekânlar açılıp kapanırken ilk yerli kafe zinciri The House Cafe tam 12 yıldır hayatımızda ve şimdi ilk yurtdışı
açılımını bile yaptı.
Devamının gelmesini umuyorum.
DJ Yakuza’nın İtalyan lokantası
Son zamanlarda çok konuşulan yeni bir İtalyan lokantası var, Galata’da Petti Rosso.
Kırmızı-beyaz kareli örtüleriyle rahat ve sıcak bir ortam, manzaralı ve yüksek fiyatlı komşusu Robin’s’ten farklı.
Zaten Robin’s’in yerine de yeni bir mekan gelmesi planlanıyor.
Petti Rosso’nun ortakları ise Robin’s’in şefi ve ortağı Bilal Mert ve Can Utkan.
İkisi de İstanbul eğlence hayatının tanıdığı isimler, özellikle de Can Utkan.
Ama siz onu gerçek adıyla değil, DJ Yakuza olarak tanıyorsunuz.
Birçok önemli gece kulübünde yıllardır çalıyor. Hatta Lucca’nın perşembe gecelerinin bu kadar sevilmesinde de etkisi çok.
Şimdi kendi mekanında da hafta sonları çalacak.
Yabancılar ve İstanbul gece hayatının tanıdık yüzleri Petti Rosso’yu şimdiden keşfetti.
Peki ya siz?
#yenikitapheyecanı
Yıl 2000. Basın yine zor bir dönemden geçiyor. Aktüel’de işe yeni başlamışım.
En büyük heyecan, ofise yabancı dergiler gelince yaşanıyor, karaborsada
gibi kapışılıyor hepsi.
Derken bu dergileri kapışanların başını çeken bir kişinin dolabı açılıyor,
Yabancı dergilerin çoğu daha poşeti açılmamış bir halde duruyor.
Herkesin suratında, asla gözümün önünden gitmeyecek bir hayal kırıklığı. Bu kadar büyütülecek bir şey değil, son gelenleri açacak vakti olmamıştır diye düşünüyorum en saf halimle.
Sonradan anlıyorum ki durum öyle değil. İşte Sinem Kobal’ın Instagram’da paylaştığı fotoğrafı görünce tam da o günü hatırladım.
Hermann Hesse’den Sartre’a, George Orwell’den Pessoa’ya efsane yazarların kitaplarına “Kütüphanemin en değerlileri” notunu da eklemiş.
‘Bazıları yanlış yorumladı’
Küçük bir ayrıntı var, kitapların üstünde hala jelatinleri duruyor, sosyal medya da haklı olarak affetmiyor böyle bir açığı.
Hatta konu o kadar büyüyor ki, Can Yayınları’nın sahibi Can Öz Twitter’dan bir açıklama yapma gereği duyuyor, “Arkadaşım Sinem Kobal'a hediye ettiğim kitaplara ettiği teşekkürden ne yorumlar türetmiş millet. Yok pakedi açılmamış filan. Saçmalamayın.” diye.
Sinem Kobal da açıklama yapıyor, “Kitap okumayı seven herkes, yeni kitap almanın, kütüphaneye yeni arkadaşlar katmanın tatlı heyecanını bilir. Ben de Can Yayınları’ndan özenle seçilip gönderilen kitaplarım bana ulaştığında böyle tatlı bir heyecan duydum ve hemen fotoğraflarını çekip paylaştım. Bazı mecralarda bunun yanlış yorumlandığını görüyorum. Kitap okumayı sevenler o fotoğraflardaki “yeni kitap heyecanı” filtresini görmüştür. Herkese iyi okumalar” diye.
Oysa artık hepimiz biliyoruz, bir dergi ya da kitap elinize geçtiği anda üstündeki jelatin heyecan ve merakla yırtılmadıysa, o dergi ya da kitabın kapağı hiçbir zaman açılmayacak demektir.
Yayınevinin sahibi bile “Saçmalamayın” dese de…