Gecenin bir yarısı bir sinema salonunda oturuyorsunuz. Saat 02.00’de film başlıyor. Aslında sadece sinema salonunda değil, filmin çekimi de tam o saatte başlıyor.
Evet, bu kadar büyük ölçekli bir film ilk defa tek hamlede, tek kamerayla çekiliyor ve canlı olarak sinemada yayınlanıyor.
Peki ama hangi yönetmen cesaret ediyor buna?
Woody Harrelson.
Önceki gece Londra’da bundan yıllar önce başına gelen bir geceyi canlandırdı, senaryosunu kendi yazdığı ‘Lost in London’ filmi için.
Londra’da Chinawhite adlı gece kulübüne gidiyor yıllar önce, hani bir dönem İstanbul’da Kuruçeşme’de de şubesi olan kulüp.
Kulüp çıkışı başı derde giriyor, polis tarafından tutuklanıyor, geceyi nezarethanede geçiriyor.
Şimdi o geceyi arkadaşı Owen Wilson ile tekrar canlandırıyor.
İlk yönetmenlik denemesi için Hollywood yıldızları hep basit hikâyelerden, basit çekim tekniklerinden faydalanırken Woody Harrelson tam aksini tercih ediyor, en çok adrenalin salgılayacak işe kalkışıyor.
100 dakikalık film tek seferde, tek kamerayla çekildi.
Çekildiği saatlerde ABD’de 500, Londra’da ise tek sinemada gösterildi.
Filmin çekimi 2. Dünya Savaşı’ndan kalma bir bomba bulunması nedeniyle neredeyse ertelenmek zorunda kalıyordu.
Filmin final sahnesinin çekildiği Waterloo Köprüsü birkaç saatliğine de olsa kapatıldı.
Neyse ki çekim saatine kadar açıldı.
Saat 03.40’da film bittiğinde, Woody Harrelson açıklama yaptı: “70 yıldır oradaydı, bugünü mü buldular? İnanamıyorum!” diye.
Filmde büyük bir hata olmadı, sadece bir oyuncu yanlışlıkla sahneden çıktı, bu durumda Woody Harrelson spontane bir telefon sahnesi ekleyerek durumu kurtardı.
“Bir daha asla yapmam, bu kızgın bir kabloda yürümek gibi. Yapmaya niyetlenen bana gelsin, ben anlatır, onları vazgeçiririm” dedi sonra.
Sosyal medyada herkesin hayatını canlı yayınladığı bir dönemde o kadar da zor olmamalı aslında, bir aktörün canlı filmle ilk yönetmenlik denemesi.
Göbeklitepe’yi unutmayalım
Pepee ‘Birlik Zamanı’ vesilesiyle, Göbeklitepe’yi bir kez daha hatırlayalım.
Dünyanın en eski tapınağı, Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında.
2011 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor.
Mısır Piramitleri’nden yaklaşık 7000, Britanya’daki Stonehenge’ten yaklaşık 6000 yıl önceye dayanıyor tarihi.
Dile kolay, 12 bin 500 yıldan bahsediyoruz.
Yabancı dergilerin kapak yaptığı, BBC’nin belgeselini çektiği bir tapınak.
İlk 1963’te fark edildi ama 10 yıl önce tarlasını karasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren Mahmut Yıldız sayesinde anlaşıldı önemi.
Neyse ki bir çiftçi tarafından bulundu, bir otel sahibine ya da bir inşaat firmasına denk gelseydi, şimdi üstüne neler dikilmişti.
Gitmeden görmeden anlaşılamayacak farklı bir enerjisi var Göbeklitepe’nin.
Cilalı Taş Devri’ne ışınlanıyorsunuz.
Hayvan figürlerinden, doğum yapan kadın figürlerine birçok detay Göbeklitepe’de gün yüzüne çıkarılmış.
Dünyanın farklı köşelerinden turistler geliyordu Göbeklitepe’ye, hatta ibadete gelenler bile oluyordu.
Şimdi ise Göbeklitepe sahipsiz kalmış durumda, kesinlikle daha çok ilgiyi hak ediyor.
Özellikle, bugünlerde bu kadar önemli bir değere daha da çok sahip çıkmamız gerek.