Dün sabah bilgisayarın karşısındayım, konum hazır, yazıya başlıyorum.
Bir gözüm Twitter’da, bir gözüm Milliyet.com.tr’de, son dakika gelişmelerini takip ediyorum.
Hiçbir şeyi atlamamak telaşındayım.
Aslında FOMO denilen ‘fear of missing out’un, bir şeyi kaçırma korkusunun bir uzantısı bu da. Tam 4 saattir Twitter’da Tarık Akan ‘trending topic’.
Bir ünlü isim ‘trending’ olduysa acı, ama akla ilk gelen, ölüm oluyor. Bilinen bir hastalık ve tedavi süreci olsa da, olmasa da...
Tarık Akan’ın kanser tedavisi gördüğünü yakın zamanda öğrendik ama yine de ‘trending topic’ olarak ölüm gerçek gelmiyor başta.
Yine de timeline’ı değiştirmeye korkuyor insan, başka bir konu hakkında yazacaksa da eli gitmiyor işte.
Böyle durumlarda hep bir “Acaba?” sorusu oluyor. “Doğru mu, değil mi, yanılıyor olabilirler mi?” diye başlıyor.
“Kesin yanılıyorlardır, belki yoğun bakımdadır” diye uzayıp gidiyor, kendi kendinize yaptığınız açıklamalar.
Ne zaman ki güvenilir bir kaynaktan duyuru geliyor, işte o zaman kabulleniyorsunuz acı haberi.
Üst üste geliyor acı haberler.
Biz ki pek de ilgimiz olmayan ünlü isimleri bile Twitter’da ‘trending’ yaparak ‘RIP’ (Rest in peace) hashtag’leriyle uğurlayanlar, çocukluğumuzdan, gençliğimizden kalan yıldızlarla daha da zor vedalaşıyoruz. Bir Hababam Sınıfı, bir Tarık Akan var, ne de olsa.
Giden gittikten sonra...
Sadece yakışıklı jön değildi, sanatçıydı, eğitimciydi Tarık Akan.
“Onun gidişiyle bir devir kapandı, çocukluğumuz, gençliğimiz gitti” diyenler de oldu, arkasından korkunç şeyler yazanlar da... Üzülerek okuyorum yazılanların bir kısmını. Politik görüşlerinden tutun, daha önce söylediği birkaç cümleye kadar birçok şey yüzünden edilmedik laf bırakılmıyor.
Ölüm haberine bile sevinebilenler olduğunu görmek ölümden bile daha da çok acıtıyor. Orson Welles’ın ‘Yurttaş Kane’ini hatırlatıyor biraz.
Film, Charles Foster Kane’in son sözüyle ‘Rosebud’ ile başlıyor.
Ne demek olduğunu bulmaya çalışıyor herkes, film boyunca, ama bütün uğraşlara rağmen kolay kolay bulamıyorlar, çocukluğundaki kızağına verdiği adı.
Filmden çıkan sonuç aslında belli, giden gittikten sonra kimsenin hayatını sorgulamaya, açıklamaya, yargılamaya çalışmamak lazım.
“Merhumu nasıl bilirdiniz?” diye sorarız biz, bir de “Hakkınızı helal ediyor musunuz?”
Giden gittikten sonra, aslında şöyleydi, böyleydi demenin hiçbir anlamı yok.
Biz Tarık Akan’ı hep ‘Hababam Sınıfı’nın Damat Ferit’i olarak hatırlayacağız, gerisi önemsiz.